Tembellik herkeste, her yerde ve her zaman yüz karasıdır. Erkekte de, kadında da tembellik asla hoş görülmez. Hz. Peygamber bir duasında:
" - Allah'ım, Pembelikten sana sığınırım"' (14) demiş, diğer bir hadisinde de:
" - Mü'min tembel olmaz" buyurmuştur.
Tembel erkek evin geçimini sağlayamaz, yaptığı bütün işlerde başarısız olur. Tembel kadın da evinin işini yapamaz, kocasına layıkıyla hizmet edemez, çocuğuna gerektiği gibi bakamaz, misafirini de iyi ağırlayamaz. Tembelleri ne Allah sever ne de kulu.
b- İnatçılık
inatçılık çok kötüdür. Geçimsizliğin baş sebebidir.
"Bu evde benim dediğim olacak" sözünün geçtiği bir evde iyi bir geçimden ve uyumlu bir evlilikten söz edilemez.
Bu nedenle onlarla anlaşmak da zordur. İnatçılık yüzünden nice yuvalar yıkılmıştır. İnatçılık herkeste kötüdür. Evli eşlerde daha çok zararlıdır. İnatçılıkla hiç bir yarar sağlanamayacağını kesin olarak bilmeliler. Şeytanın da cennetten kovulup lanetlenmesine sebep olan inatçılığı değil midir?
c- Bencillik
Her yerde olduğu gibi evlilik hayatında da bencil olmak çok kötüdür. Evlilik karşılıklı fedakârlık ister. Bencil kişi ise hep kendini düşünür. Böyle bir evde ne kaynaşma, ne sevgi, ne de geçim olur. Bencil olan kimse eşinin istek ve arzularına saygı gösteremez, hep kendi menfaatini düşünür. Bu da karşısındakini yıldınr. Eşi tarafından ihmal edilen kimse, ilgiyi başkalarından bekler. Çünkü hiç kimse ilgisiz kalmak istemez. Bütün bunları göz önüne alarak eşler bencil olmamalıdır. Bu huy kimde varsa hemen bu kötü huyu bırakmalıdır. Yoksa bencilliği ilk çıkaran şeytanın peşine düşmüş olur.
d- Kötü Alışkanlık
Eşlerden birinin kötü alışkanlıkları kendisini içten çürüttüğü gibi, eşine de diken gibi batar. Kötü alışkanlıkların zararı eşlere dokunduğu gibi, çocuklara ve çevrelerine de yayılır. Örneğin içki, sigara, kumar ve bütün zararlı şeyler. Kötü alışkanlığı olan, Mutluluk Yollan Hayat Kitabımın ahlâk bölümünün huy değiştirme metodunu uygulasın. (Bkz. s. 150)
e- Cimrilik ve Savurganlık
Cimriyi hiç kimse sevmez. Peygamberimizin de dediği gibi onlar Allah'ın da düşmanıdır. Cömertlik ne kadar güzelse, cimrilik o kadar kötüdür. Cimrinin tutunacak kimsesi olmaz. Çünkü onu ne eşi sever ne de başkası. Peygamberimiz (s.a.v):
"- Allah'ım! Cimrilikten sana sığınırım"(15) demiştir. Allah da cimrileri Kur'an-ı Kerim'in bir çok âyetlerinde yermiştir:
"Allah'ın kendilerine servet verdiği kimseler, yaptıkları cimriliğin kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Allahım emrettiği yolda harcamayıp cimrilik edenlerin bundan dolayı arttırdıkları mal, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Cimrilik onlara iyilik değil, şer getirir..." (16)
Cimriliğin en kötüsü de eşine ve çocuklarına cimri olmaktır. Hele kadınların, kocalarına cimrilik yapmaları, onları hem küstürür, hem de sinirlendirir..
Ancak unutulmamalıdır ki, cimrilik kötü olduğu kadar israf ve savurganlık da kötüdür. Erkek de kadın da hem cömert, hem de tutumlu olmalıdır. Şu âyette buyrulduğu gibi:
"Allah'ın has kullan harcamalarında ve ikramda bulundukları zaman israf etmezler. Sıkı ve cimri de değillerdir. Ölçülü davranırlar."(17)
f- Kabalık ve Merhametsizlik
Kaba ve merhametsiz olan kimseler etrafları ile uyum sağlayamazlar ki, eşleri ile kaynaşabilsinler. Hiç kimse tarafından da sevilmezler, yanındakileri ürkütür kaçırırlar. Allah bu hususta Peygamberine hitap ederek kullarını irşad etmiştir:
"Sana üzücü davranışlarda bulundukları zaman, Allah'tan gelen bir sezişle onlara yumuşak davran. Eğer sert, kaba ve katı kalpli olsaydın, çevrende kimse kalmaz herkes dağılır giderdi. Şimdi onları bağışla ve onlar için Allah'tan bağışlanmalarını dile."^
g- Somurtkanlık
Somurtkanlık, evlilik hayatında eşler arasında sevgiyi azaltır ve kaynaşmayı gölgeler. İnsan robot gibi somurtkan olmamalı, hareketli, sempatik ve güleç yüzlü olmalıdır. Katı yürekli ve vurdum duymaz olmamalı, şefkatli, duygulu ve ince kalpli olmalıdır. Mutlu bir aile yuvası kurmak isteyenler, kendilerinde yukarıda anlatılan kötü huylar varsa, huy değiştirme metotlarıyla huylarını güzelleştir-sinler. (Bkz. Mutluluk Yolları Hayat Kitabı s. 150)
5- Erkek olsun kadın olsun, evleneceği eşinin Allah'a inanan ve dinine saygılı olan kimselerden olmasına özen göstermelidir. Çünkü bu gibilerden zarar gelmez. Allah'a inanan, ona saygılı olur. Allah'a saygılı olan insanlara da saygılı olur. Şayet dindar görünüyor huyu kötü ise, onun dindarlığı göstermelik, ibadeti gösteriştir.
Bir çok ailelerde mutsuzluğun kaynağı hatta yuvaların yıkılmasının nedeni, Allah korkusunun olmayışı ve imân zayıflığıdır. Allah'a inanmayan ve ahiret azabından korkmayan kimselerden her türlü kötülük beklenir.
Allah'a inanan ve dinine saygılı olan kimselerden kötülük gelmez. Kalp kıran kimsenin Allah'ın lanetine uğrayacağına ve azabına duçar olacağına inanan kimse eşini asla üzmez, ona haksızlık etmez, kalbini kırmaz. Çünkü Allah'ın rızası, gönül yapmakta olacağına inanır, asla eşinin kalbini kırmaz.
Din, insanı bütün kötülüklerden alıkoyar. Yeter ki insanın dine saygısı olsun ve inancı kuvvetli olsun.
Aile hayatında zaman zaman sıkıcı haller olabilir. Kadere inanan eşler üzücü olaylar karşısında; kaderim böyle imiş der gamdan kurtulur. Böylece olayları soğukkanlılıkla tabiî karşılar. Kadere inanmayanlar, küçük olayları bile büyütür üzülürler ve hadise çıkarırlar. Kadere inananlar üzülerek sinirlerini bozmazlar. Böylece aile yükünü seve seve taşır, hallerinden şikayet etmezler. Kederi neşeye dönüştürürler.
İnsan bütün bunları göz önüne alarak, eşi olacak kimsenin inançlı olmasına dikkat etmelidir. Evlenince de inancı zayıf olan eşine inandırıcı telkinleri ile ve uyumlu davranışları ile inancını kuvvetlendirmelidir.
Aile saadetini zedeleyen hallerden biri de kötü alışkanlıklardır. İçki, kumar ve uyuşturucu alışkanlıkları gibi. Bunlar daha çok erkeklerde olduğu için kız tarafının çok dikkatli olması gerekir. Yoksa evlendikten sonra böylelerinin kahrı çekilmez olur. Artık pişmanlık da fayda vermez. Dönüşü olmayan çıkmaza girilmiş olur. Sonunda ya ayrılık, ya da bitmeyen çile sürer gider. Allah evlileri -hatta bütün kullarını- kötü alışkanlıklardan korusun.
Evlenecek eşi namuslu ve tertemiz olmalı. Gönlünü başkalarına kaptırmamış, yabancılara meyi etmemiş olmalı. Hülasa açılmamış gonca gül gibi olmalıdır.
"Dil verme o dildare ki ağyar (yabancı) eli değinişPejmürde olan gülde letafet bulunur mu?"
Yabancılarla ilişkisi olan ve kalbini başkalarına kaptıran kimse ile evlenme, yapacağı binanın temeline dinamit koymak gibidir. Hele günümüzde erkek kadın bir arada çalıştığı ve oğlan kız bir arada kaynaştığı yerlerde bu hususa çok dikkat etmelidirler.
Aileler çok dikkatli olmalıdırlar. Yeni yetişen çocuklarının beslenmesine ve sağlığına önem verdikleri gibi, terbiyelerine ve dış etkenlerden korunmasına da özen göstermeliler. Genç çocuklarını başıboş bırakanlar, ihmallerinin karşılığını çok pahalıya öderler.
8- Evlenilecek eşin fizikî görünümü de önemlidir. Çünkü vücuttaki kusurlar huylardaki normalliğin işaretidir. Vücut yapısı ne kadar mükemmel ve yakışıklı olursa -genellikle- huyda öyle güzel olur. Bu hususta erkek kadın aynıdır. Bu gerçeği göz önüne alan Hz. Peygamber (s.a.v):
"Hayrı ve iyiliği, güzel yüzlü ve yakışıklı olanlarda arayın" buyurmuştur.(19)
Bunun aksi de olabilir. Yani fiziksel görünümü kusurlu olup da karakter bakımından çok mükemmel olabilir. Ama böylesi az bulunur. Onun için dikkatli ve ihtiyatlı olmak daha iyidir. Fakat kişinin kendisinde fiziksel kusur varsa, eşinin de kusurlu olması normaldir. Böylece denge de sağlanmış olur. Eşler arasında denge oluşu da evlilik gereğidir.
9- Evlenecek kimseler birbirine aşağıdaki hususlarda denk olursa evlendikten sonra aralarında uyum daha kolay sağlanır.
a) Eşlerden biri dindar, öbürü bu hususda gevşek olursa aralarında anlaşma zorlaşır. Hele kadın dinine bağlı olur da kocası inançsız olursa, durum daha da çekilmez olur.
Sosyete çevrelerinde olduğu gibi müslüman kadının müslümanlığı kabul etmeyen bir yabancı ile evlenmesi dinî yönden asla caiz olmadığı gibi, milletimizce de nefretle karşılanır.
Bunun tersi olabilir. Yani bir müslüman erkek gayri müslim bir kadınla evlenebilir. Yeter ki, bu kadın -geçmiş zamanlarda olduğu gibi- milleti adına casusluk yapmak için evlenmiş olmasın. Müslüman erkek de karısına uyarak kendi dininden ayrılmasın.
b) Yine asil bir aile, kızlarım neyin nesi olduğu bilinmeyen birine vermemelidir. Böyle bir evlilik ne kızlarının şerefine yakışır, ne de ailenin şerefine. Üstelik bu hal neslinin bozulmasına da sebep olur. Evlilikte en uygunu herkesin dengi dengini bulmasıdır. Yoksa
mutlu bir aile hayatı sürdürmezler.
c) Sosyal yaşantı ve kültür bakımından eşler arasında benzerlik ve yakınlık olursa aralarında anlaşma ve kaynaşma daha kolay olur.
Ağır başlı, sade yaşayan mütevazi, aileden biri, sosyeteden çok hareketli ve hızlı yaşayan bir gençle evlenirse iki genç nasıl anlaşabilir ve birbirine nasıl ayak uydurabilirler?
Ahlâksızlığa ve sapıklığa medeniyet adını veren medeniyetsiz toplumlara özenen aileler bizde de çoğalmaktadır. Gençlerimiz evlenirken gençliğin verdiği heyecana kapılmadan, eşi olacak gencin aile yaşantısına bakmalıdır. Acaba kendi yaşantısına uygun mu, uygun değil mi?
Ecdadımıza ve asil milletimize yakışır, dinimizin emrettiği gibi giyinen muhafazakâr aileden bir genç, kalkar da haram helâl tanımadan çılgınca yaşayan, açık saçık giyinen biri ile evlenirse, elbette anlaşamaz ve eşi ile uyum sağlayamaz. Ancak eşi olacak kimseyi insanca ve kendi ailesine yaraşır bir tarzda yaşamaya ikna ederse, böyle bir evlilik yaşayabilir. Mutlu da olurlar, manevî yönden kazançlı da olur. Çünkü yanlış yolda giden birisi bu yolla kurtarılmış ve toplumumuza kazandırılmış olur.
d) Evlilikte eşler arasında yaş bakımından da uygunluk olmalıdır.
Bazen yaşlı bir kadın makyajla kendisini genç göstererek seksî hareketleriyle ve ilgi çekici sözleriyle gözüne kestirdiği bir genci kendisine bağlayarak onunla evlenir. Bazen de bir genç çeşitli nedenlerle kendisinden yaşlı bir kadınla evlenmek zorunda kalır. Yahut da bunların tersi olur. Yaşlı biri adam servetine ve sosyal mevkiine
dayanarak kendisinden çok genç bir kızla evlenir. Bu tür evlilikler genellikle mutluluk getirmez. Yeni evliliğin heyecanlı günleri zaten güçsüz olan yaşlıları daha da güçsüzleştirir. Genç eşinin isteklerine cevap veremez hale gelince; neşeleri kaçar, yuvaları sarsılır. Bu durum karşısında ümitsizliğe düşen genç kadın, iç duyguları ve çevrenin etkisi ile üç yoldan birini seçmek zorunda kalır: Ya gençliğini feda ederek kaderine ve topluma küser, ömür boyu mutsuz yaşamaya razı olur ki, mutsuz olmakla birlikte ikisi için de -aşağıdaki durumlara bakarak- en uygunu budur.
Yahud isyan ederek evliliğe son vermek ister. Bunu yapamazsa daha kötü şeyler düşünür, hatta hayatına son vermeye kadar gider.
Yahut da namus ve şeref duygularını ayak altına alarak -evlilik perdesi altında- bulduğu kimse veya kimselerle yasak aşk hayatı yaşamak suretiyle kendini tatmin etmeye çalışır.
Kendilerinden çok genç erkekle evlenmek isteyen yaşlı kadınlar, genç kızlarını yaşlılarla evlendirmek isteyen büyükler ve kendilerinden çok genç kızla evlenmek isteyen güçsüz yaşlılar, yukarıdaki durumları göz önüne alsınlar, ona göre karar versinler.
Biz burada yaşlı derken aynı zamanda güçsüz ve ihtiyar görünümlü demek istiyoruz. Şayet yaşlı olmasına rağmen güçlü, dinç, enerjik, ve genç görünümlü ise, genç eşinin istek ve arzularım yerine getiriyor ve onu tatmin ediyorsa, birbirlerini tanıyarak, isteyerek ve severek evlenmişler ise ve erkek yaşlı olmasına rağmen eşinin seviyesine inerek ona bir genç gibi davranıyorsa, yaş farkı hiç de önemli değildir. Nice böyle evliler var ki, eşit yaşta olan eşlerden çok daha mutludurlar. Hz. Peygamber 25 yaşında iken 40 yaşında olan Hatice validemiz ile evlenmişti. Üstelik peygamberimiz onun üçüncü kocası idi. Her ikisi birbirlerini severek ve sayarak, hiç bir çifte nasip olmayan mutlu bir evlilik sürdürdüler. Resulullah, eşi Hatice Validemizin ölümünden sonra, 53 yaşında iken de 9 yaşında olan Aişe validemizle evlendi. Aralarında 44 yaş fark vardı ama, Resulullah ona ömrünün sonuna kadar unutamayacağı ve kıyamete kadar evlilere güzel örnek olacak mutlu bir evlilik hayatı yaşattı. Aişe validemiz bu mutluluktan başka kıyamete kadar gelecek bütün mü'minlerin mânevi anası olma şerefine de erişti. Aynı zamanda peygamberimizin vefatından birer bilgi hazinesi olan yedi büyük din aliminden biri de Aişe validemizdir.
e) Yakın akraba evliliği hoş görülmediği gibi adet ve gelenekleri birbirinden çok farklı, birbirinden çok uzak memleketlerden de olmamalı. Böyle olunca eşler birbirlerinin huy ve davranışlarına alışamazlar, çelişkiye düşerler ve anlaşamazlar.