“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi okuyup aktaran ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler (peygamberler) gelmedi mi? Onlar: “Nefislerimize karşı şahadet ederiz” derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler.” Ve “Bize uyarıcı geldi fakat biz yalanladık ve ‘Allah hiçbir şey indirmedi’ dedik.”(6:130; 67:9) Ayetleri, cinlere de peygamberlerin geldiğine işaret ediyor. Ancak ayet umumi olduğundan peygamberlerin de umumi yani, sadece cinlere veya sadece insanlara geldiği şeklinde değil, insanlara gelen peygamberlerin ve özellikle Hz. Muhammed (s.a.v)’in cinlere de peygamber olarak gönderildiği şeklinde anlaşılması daha uygun görünüyor.
İsmail Hakkı Bursevi, “cinlere kendi cinslerinden peygamber gönderilip gönderilmediği” konusunda şöyle demektedir:
“Kuşkusuz, hem cinlerin, hem de insanların mükellef oldukları, yani sorumluluk taşıdıkları ittifakla belirtilmiştir. Ancak kendilerine gönderilen peygambere gelince bu, kendi cinslerinden olduğu gibi, farklı cinsten yani insanlardan da olabilir. Farklı oluşu, kendisinden yararlanmaya engel olmaz. Bu durumda, seçkin olanlar peygamberin mesajlarını alıp onun bir elçisi olarak bu mesajları kendi milletine iletmesi caizdir. Öte yandan, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in, hem cinlerin, hem de insanların peygamberi olduğuna dair görüş birliği vardır. Onlardan önceki peygamberler ise sadece kendi kavimlerine gönderilmişlerdir. Hz. Süleyman (a.s)’da, umumi peygamberlik vazifesiyle cinlere gönderilmemiş, hükümdar, yönetici ve idareci olarak vazifelendirilmiştir. Buna göre ayette geçen “içinizden” ifadesi, ya yukarıdaki birinci açıklamaya işaret eder, yani peygamberlerin hem insanlardan, hem de cinlerden olabileceğini belirtir. Ya da ikinci açıklamaya işaret eder. Peygamberlerin yalnız insanlardan olabileceğini vurgular. Ancak “Ey cin ve insan topluluğu!” şeklinde de hitap edilerek hem cinlere, hem insanlara birlikte hitap edilmesi “içinizden” ifadesinin kullanılmasını doğru kılmıştır.”(1)
Konuyla ilgili olarak merhum Yazır şöyle diyor:
“İnsanların ve cinlerin bir toplum olabilmesinden anlaşılır ki, insan toplumunun peygamberleri, cin toplumunun da peygamberleri demektir. Ve her peygambere insan ve cin şeytanlarının düşman olması bununla da ilgilidir. Ve özellikle peygamberlerin sonuncusu olan Rasülullah (s.a.v)’in Rasülü’s-Sekaleyn, yani insan ve cin peygamberi olduğunda şüphe yoktur. Nitekim Busayri de bunu latif bir şekilde şu beytiyle ifade etmiştir:
“Muhammedün Seyyidü’l-Kevneyni;
Ve’l-Ferikayni min Arabi’n ve min Acemi”
Muhammed (s.a.v), iki cihanın, insan ve cinnin,
Arap ve Arap olmayan iki topluluğun efendisidir.”(2).
(1) Bursevi, Ruhu’l-Beyan, III, 96.
(2)Yazır,HakDini,III,518. “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi okuyup aktaran ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler (peygamberler) gelmedi mi? Onlar: “Nefislerimize karşı şahadet ederiz” derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler.” Ve “Bize uyarıcı geldi fakat biz yalanladık ve ‘Allah hiçbir şey indirmedi’ dedik.”(6:130; 67:9) Ayetleri, cinlere de peygamberlerin geldiğine işaret ediyor. Ancak ayet umumi olduğundan peygamberlerin de umumi yani, sadece cinlere veya sadece insanlara geldiği şeklinde değil, insanlara gelen peygamberlerin ve özellikle Hz. Muhammed (s.a.v)’in cinlere de peygamber olarak gönderildiği şeklinde anlaşılması daha uygun görünüyor.
İsmail Hakkı Bursevi, “cinlere kendi cinslerinden peygamber gönderilip gönderilmediği” konusunda şöyle demektedir:
“Kuşkusuz, hem cinlerin, hem de insanların mükellef oldukları, yani sorumluluk taşıdıkları ittifakla belirtilmiştir. Ancak kendilerine gönderilen peygambere gelince bu, kendi cinslerinden olduğu gibi, farklı cinsten yani insanlardan da olabilir. Farklı oluşu, kendisinden yararlanmaya engel olmaz. Bu durumda, seçkin olanlar peygamberin mesajlarını alıp onun bir elçisi olarak bu mesajları kendi milletine iletmesi caizdir. Öte yandan, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in, hem cinlerin, hem de insanların peygamberi olduğuna dair görüş birliği vardır. Onlardan önceki peygamberler ise sadece kendi kavimlerine gönderilmişlerdir. Hz. Süleyman (a.s)’da, umumi peygamberlik vazifesiyle cinlere gönderilmemiş, hükümdar, yönetici ve idareci olarak vazifelendirilmiştir. Buna göre ayette geçen “içinizden” ifadesi, ya yukarıdaki birinci açıklamaya işaret eder, yani peygamberlerin hem insanlardan, hem de cinlerden olabileceğini belirtir. Ya da ikinci açıklamaya işaret eder. Peygamberlerin yalnız insanlardan olabileceğini vurgular. Ancak “Ey cin ve insan topluluğu!” şeklinde de hitap edilerek hem cinlere, hem insanlara birlikte hitap edilmesi “içinizden” ifadesinin kullanılmasını doğru kılmıştır.”(1)
Konuyla ilgili olarak merhum Yazır şöyle diyor:
“İnsanların ve cinlerin bir toplum olabilmesinden anlaşılır ki, insan toplumunun peygamberleri, cin toplumunun da peygamberleri demektir. Ve her peygambere insan ve cin şeytanlarının düşman olması bununla da ilgilidir. Ve özellikle peygamberlerin sonuncusu olan Rasülullah (s.a.v)’in Rasülü’s-Sekaleyn, yani insan ve cin peygamberi olduğunda şüphe yoktur. Nitekim Busayri de bunu latif bir şekilde şu beytiyle ifade etmiştir:
“Muhammedün Seyyidü’l-Kevneyni;
Ve’l-Ferikayni min Arabi’n ve min Acemi”
Muhammed (s.a.v), iki cihanın, insan ve cinnin,
Arap ve Arap olmayan iki topluluğun efendisidir.”(2).
(1) Bursevi, Ruhu’l-Beyan, III, 96.
(2)Yazır,HakDini,III,518.