Çocuk yapmada acele etmemeli, ardarda yapmamalı
Bir çok evliliklerde heyecanlı günler uzun sürmez. Günler aylar geçtikçe aşk ateşi küllenir. Kimilerinde de aşk sönerken mutsuzluğun sisleri çöker. Bu gibilerin haline acımak gerekir.
Mutlu ve ideal evliliklerde aşk dolu heyecanlı günler aylar hatta yıllar, çocuk oluncaya kadar sürer ve sürmesi gerekir. Onun için yeni evliler -hele hanım gençse- ilk çocuktan sonra, çocuk yapmada acele etmemeliler. Yoksa evliliğin tadına doymadan ve eşler birbirine bakmasını öğrenmeden birbiri ardından gelen çocuklara bakmak zorunda kalırlar.
Eşler balaylarını, hatta bal yıllarını sürdürsünler, birbirlerini sevgiye ve evlilik zevkine doyursunlar, evlilik hayatına iyice alışsınlar ve tecrübe sahibi olsunlar, ondan sonra çocuk yapsınlar. O zaman çocukluk devresini atlatmış olurlar, ana baba olmaya daha iyi yakışırlar. Acele ederlerse daha kendileri çocuk denecek yaşta toyken evliliğin tadına doyamadan, birbirlerini gerçek mânâda tanıyıp kaynaşmadan, huylarını öğrenmeden çocuklarla uğraşmak zorunda kalırlar. Hele erkek ev işlerinde hanımına yardımcı olamıyorsa, gelirleri de kısıtlı ise, genç yaşta sıkıntıya düşerler ve birbirleriyle ilgilenmeye vakit bulamazlar.
Çocuk yapmada acele edilmediği gibi ard arda da yapmamalılar. Yoksa birini büyütmeden, öbürünün derdine düşerler. Böylece ananın işi çoğalır, sağlığını kaybeder.. Babanın da para kesesi delinir, kaygısı artar, ikisi de sıkıntıya düşerler. Üstelik aklı ermeyen henüz ablalığa veya ağabeyliğe yakışmayan büyük çocuğu küçüğünü kıskanır, o da ayrı bir dert olur. Kardeşlerin kıskançlığı , bazan tehlikeli davranışlara kadar varır.
Ne yazık ki, bunu kendimiz uygulayamadık. Bilmem kendi yapmadığımızı okurlarıma, tavsiye etmem etkili olur mu? Çünkü, Yüce Allah, "Ey mü'minler! Kendinizin yapmadığını başkalarına niçin söylüyorsunuz" buyurmuştur. (Saf Sûresi, 2)
Çocuk sayısını da fazla artırmamalılar, zorlanmadan yetiştirebilecekleri kadar yapmalılar.
Eskiden yaşama şartlan günümüzdeki kadar ağır değildi. Geçim sade, çocuk bakımı kolaydı. Teknik de memleket savunması daha çok insan gücüne dayanıyordu. Bu sebeple o zamanlar daha çok çocuk isteniyordu. Bu da tabii idi. Peygamberimiz de, zamanında bu durumları göz önüne alarak:
"Evlenin, çoğalın ki, âhirette diğer ümmetlere karşı sizinle övüneyim'' (114) diyerek evliliğe imrendirmiş ve çok çocuk yapmaya teşvik etmiştir. Çünkü o zamanlar öyle gerekiyordu. Hem de birbirini izleyen savaşlarda ölenlerin yerine yenilerinin yetişmesi gerekiyordu. Kocasız kalan kadınların çoğaldığı için de birden fazla kadınla evlenmek ihtiyaç haline gelmişti. Ama aralarında adalet şartıyla.
Günümüzde hayat şartları ağırlaştı, çocuk bakımı, eğitim ve öğretimi zorlaştı. Teknik geliştikçe insan gücünün yerini makine, robot ve bilgisayarlar aldı. Bu durumda insandan çok bilgiye, beyin gücüne ve servete ihtiyaç arttı. Bütün bunları göz önüne alarak evliler çocuk sayısını azaltmalı, olan çocukları da daha iyi yetiştirmeye gayret etmelidirler. Böyle olursa hem kendileri için, hem çocukları için, hem de memleket için daha yararlı olur.
Çocuktan söz etmişken, doğumdan beş ay dört gün önce kesin doğum tarihini açıklayalım. Kadın hamile kalınca cenin ana rahminde 120 gün tabii canla (bitkisel hayat) yaşar. Bu arada halden hale geçerek insan şeklini alır. Fakat duyguları olmaz, kendi kendine hareket edemez. 120 günlük olunca, Allah'ın emri ile insan ruhu gelir, duyguları başlar, kendi iradesiyle hareket eder. Ana adayı hamile kaldığı günü kesin olarak bilemez. Normal hallerde (cenin) çocuk ana karnında 275 gün kalır. Hamilelik tam 12. O gün olup insan ruhu gelince cenin kendi iradesiyle hareket etmeye başlar. Ana adayı karnındaki bu hareketin farkında olur. işte o günden tam 155 gün yani 5 ay 4-5 gün sonra çocuk doğar.
1951 senesinde, Hz. Peygamber (s.a.v)'in:
"Her biriniz ana rahmine meni (sperm) olarak düşersiniz. 40 günde meni kan pıhtısına dönüşür. İkinci 40 günde kan pıhtısı et parçasına dönüşür, üçüncü 40 günde iskelet haline gelir. Çocuk şeklini alır ve melek (Allah'ın emriyle) çocuğa ruh verir" hadisinden ilham alarak yukarıdaki formülü yazdım. Yıllar geçti, evlendikten sonra 5 çocuğumda, bir de torunumda denedim. Yani çocuk ana karnında hareket ettiği gün 5 ay dört gün sonraki tarihi yazdım. 5 çocuğum yazdığım tarihde doğdu. Torunum ise -sıhhi sebepten -dolayı üç gün sonra doğdu. (Bu hususta daha geniş bilgi, Mutluluk Yollan Hayat Kitabı'nda s. 12)
Ailede çocuk doğunca anasının sevgi ve iltifatında, babasına ortak olur. Yani kadın kocasına olan sevgi ve hizmetinin birazını çocuğuna yöneltir. Baba bunu hoş görmelidir. Çünkü çocuğun bütün bakım yükü ananın üzerindedir. Ananın çocuğuna olan sevgisi bu ağır yükü hafifletir. Bu da Allah'ın hem takdiri hem de lütfudur. Bu sevgi olmasa ana çocuğunun bakım yükünü kaldıramaz. Bu yüzden üvey anneler öz anne gibi olamıyorlar.
İnsanlar bu gerçeği göz önüne alarak üvey anadan, öz anadan beklenilen sevgi ve ilgiyi beklememeliler. Hele çok küçük çocukları büyütmesi için üvey anneye teslim etmemeliler. Teslim etmişlerse, kontrolsüz bırakılmamalı. Yoksa çocuğun zararına ve tehlikeli olabilir.
Üvey anayı başkasının çocuğuna bakmaya zorlayan üç şey vardır. İnsanlık görevi, kocasının hatırı, dine bağlılık ve imân kuvveti. Üvey anne şayet bu üç şeyden yoksunsa, üvey çocuğuna layıkıyla bakamaz. Hatta çocuğun ölümüne bile sebep olabilir. Bu yüzden babalar veya veliler bu hususta dikkatli olsunlar, masum yavruların bakımını insafsız ve merhametsiz üvey annelere bırakmasınlar. Şayet buna mecbur iseler, kontrolsüz bırakmasınlar. Yoksa pişmanlık yarar sağlamaz