Ana ve babamız, dünyaya gelişimize sebep oldukları için var oluşumuzu onlara borçluyuz. Hiçbir şeylerini esirgemeden, gereken ihtiyacımızı karşılayarak bizi büyüttüler, yetiştirdiler, bizi hayata hazırladılar. Bu sebepten varlığımızı onlara borçluyuz. Bu nedenlerden dolayı Peygamberimiz,
"Ya Resûlııllah, babam bana sormadan malımı ve paramı alıyor" diye babasını şikayet eden gence:
"Sen de, malın da babanın mülkü sayılırsınız" (129) demiştir.
Kendi kendimize biraz düşünelim, kendimizi hatırlayabildiğimiz en küçük yaşımıza götürelim, anamız ve babamız bizim için nelere katlanmadılar? -
Babamız bizi büyütmek için soğuk- sıcak, zor-kolay demeden çalıştı çırpındı. Zorluklara ve zahmetlere katlandı. Hiç bir karşılık beklemeden her şeyini feda etti. Bunları nasıl unutabiliriz...
Hele anamız, bizi dokuz ay karnında, yürüme çağına gelinceye kadar da kucağında taşıdı. Geceleri uykusunu feda ederek bizi acıkınca göğsüne yasladı, emzirdi. Hastalanınca bağrına bastı, gözyaşı döktü. Büyütünceye kadar nice zahmetlere katlandı. Karşılıksız sayısız fedakârlıklar yaptı. Büyüdükçe derdimiz de, zahmetimiz de bizimle beraber büyüdü. Bunları nasıl unutabiliriz?
Bu ve daha nice nedenlerden dolayı Allah'a ve Peygamber'e ita-attan sonra, ana-babaya itaat ve hizmet geliyor.
Bu hususta yüce Allah şöyle buyurur:
"Allah, kendinden başkasına tapmamanızı, sadece kendisine kulluk ve ibadet etmenizi ve ana babanıza iyi muamele yapmanızı, onlara çok iyi davranmanızı ve karşı gelmemenizi emretti. Ana-babadan biri veya ikisi birden yanınızda yaslandığında, güçleri azalıp sözleri çoğaldığında onları yüksünmeyin. (sizi üzücü hareketlerde bulunsalar bile) onlara "UF" bile demeyin. Onları azarlamayın, onlara yumuşak konuşun, gönüllerini alın."
-Onlara yani ana ve babana merhametli davran, aşağıdan al,
koruyucu kanatlarını üstlerine ger ve de ki:
" - Ey Rabbim, küçüklüğümde onların bana gösterdiği rahmet ve şefkati sen de onlara göster."
-Rabbiniz, onlar hakkında içinizde beslediğiniz niyetinizi bilir." (130)
Çocuklar, yıllarını feda ederek kendilerini büyüten ana-babalarının ümit kaynağıdır. Bin bir zahmetle yetiştirdikleri evlâtlarından saygı, sevgi, hizmet ve iltifat beklerler. Özellikle yaşlandıkları zaman beklediklerini görmeyince hayal kırıklığına uğrar ve gücenirler. Çünkü insan umduğu yere küser.
Bunu göz önüne alarak büyüklerimize karşı görevimizi yapmalıyız. Onları rahat ettirip memnun etmek için elimizden geleni yapmalıyız ve onlara hizmette kusur koymamalıyız.
Büyüklerimiz bizi daima sağlıklı, neşeli, başarılı, güçlü ve mutlu görmek isterler. Onların beklediklerinden daha iyi ve daha mutlu olmaya çalışmalıyız. O zaman onları da mutlu etmiş oluruz.
Yaşımız büyüdükçe büyüklerimize karşı saygımız ve hizmetimiz de büyümeli, gücümüz arttıkça onlara daha çok yardımcı olmalıyız.
Günümüzde bir çok genç evlenince ana-babalarına karşı saygıları kalmıyor. Neredeyse onları unutuyorlar. Yanlarına uğramaz oluyorlar. Kendilerini dört gözle ve sabırsızlıkla bekleyen büyüklerinin gözleri yolda kalıyor, ümitleri kınlıyor ve onlara karşı güvenleri sarsılıyor.
Kendilerinden yakınlık bekleyen ana-babalarına karşı görevlerini yapmayanlar; maddî ve manevî yönden zarar görürler.
Bir gün gelip kendileri de ana baba olduklarında çocuklarından aynı karşılığı görürler. Yani kendileri büyüklerine karşı nasıl davranmışlarsa, çocukları da kendilerine öyle davranırlar. Çünkü insan ne ekerse onu biçer. Ne ederse onu bulur.
Gençler bu gerçekleri göz önüne alsınlar, kendileri ana-baba olduklarında çocuklarından neler bekleyeceklerse, kendileri de büyüklerine öyle davransınlar.
Böyle yaparlarsa hem görevlerini yapmış olurlar, hem yaptıkları iyiliklerin karşılığını gelecekte fazlasıyla görürler, hem de manevî yönden sorumluluktan kurtulurlar. Ana babalarının rızasını kazandıkları gibi, Allah'ın rızasını da kazanır, bol ecir ve sevap alarak cennete girmeyi hak ederler. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v):
Genellikle insan yaşlanınca gücü ve tahammülü azalır, sözü çoğalır ve yükü ağırlaşır. Bunu, doğal ve normal görmeliyiz. Çünkü yaşlanınca biz de öyle olacağız. İşte her şeyi hakkıyla bilen Allah:
"Ana babanızdan biri veya ikisi birden yanınızda yaşlandığında güçleri azalıp, sözleri çoğaldığında size üzücü sözler söyleseler ve yorucu olsalar bile onlara iyi davranın, kırıcı söz ve harekette bulunmayın, onlara "uf bile demeyin" buyurarak bizi uyarmıştır (132)
Özellikle bize muhtaç oldukları zamanlarda sözlerine gücenmeden, hizmetlerine yüksünmeden, onlara karşı görevlerimizi seve seve yaparak gönüllerini hoş etmeliyiz ve rızalarını kazanmalıyız.
Onlara karşı bir görevimiz de, dostlarıyla dost olmamız, öldükten sonra da dostlarıyla ilişkimizi sürdürmemizdir. Çünkü insan sevdiği kimselerin dostlarını sevmesi ve ilişkisini sürdürmesi, sevdiği kimseleri memnun eder.
Ana- babamız sağlıklarında iyi bir insan olmamızı ve onları unutmamamızı istedikleri gibi, öldükten sonra da iyi olmamız, onları unutmamamızı ve onların adına iyilik ve ibadet yapmamızı beklerler. Her kötülük yaptığımızda öbür dünyada ruhları rahatsız olur. Çünkü ruhları Allah'ın emriyle bütün yaptıklarımızdan haberdar olur. Bir fakiri sevindirmemiz, onları da sevindirir. Yaptığımız iyilikler ve ibadetler ruhlarını şad eder. Böyle yaparsak, bizden sonrakiler de bizim ruhumuzu şad ederler. Çünkü insan nelerden hoşlanıyorsa, öldükten sonra da aynı şeylerden hoşlanır, ferahlar