Ecdadımızın güzel sözleri
Sual: Aşağıdaki atasözlerinin, kötü maksatla söylendiği iddia ediliyor. Atalarımız, ne diye kötü maksatla söylüyor? Bu sözler kötüyse, niye asırlardır kullanılmıştır? CEVAP Aşağıdaki atasözlerinin hiç birisi kötü maksatla söylenmemiştir. Ecdadına kusur bulmak, kıyamet alametlerindendir. Ahir zamanda, sonra çıkan türedilerin eskileri suçlayacaklarını, Peygamber efendimiz haber vermiştir. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlar.) [İbni Asakir]
(Sonra gelenler, önceki âlimleri kötüler.) [Tirmizi]
Atasözleri, birçok tecrübeden geçmiş, klişeleşmiş kıymetli sözlerdir. Bir sözün birkaç manası olabilirse de, ne maksatla söylendiği önemlidir. Sadece atasözlerine değil, hadis-i şeriflere bile, söyleniş sebebi bilinmediği için, uydurma damgası basanlar çoktur. Atasözlerinin kelime anlamına değil; deyim anlamlarına bakılır. (Bu adam gözümüzden düştü) denilince, (Adam gözümüze çıktı, oradan düştü) demek değildir. Kelime anlamı üzerinde durmak yanlıştır.
Bakış açısının önemi Her şeye olumlu yaklaşmanın önemi, inkâr edilemez. Yarım bardak su olsa, olumlu bakan kimse, bardak yarısına kadar su ile dolu diyerek, mevcut olanı görür, yani iyi yönden bakar. Olumsuz zihniyetteki kimse ise, bu bardağın yarısı boştur diyerek, yok olanı görür, yani kötü yönden bakar.
Bir ayakkabı firması, bir pazarlamacısını ayakkabı satmak üzere Afrika’ya gönderir. Bu adam, Afrika dönüşünde; (Ne yazık ki, bir çift bile ayakkabı satamayız; çünkü Afrika’da hiç kimse ayakkabı giymiyor, ayakkabı nedir bilmiyor) der. Meseleyi iyi bilen patron, hemen ardından bakış açısı farklı, olaylara olumlu bakan bir pazarlamacıyı gönderir. Bu pazarlamacı, büyük bir heyecanla döner, patronun odasına girer; (Afrika’da hiç kimsenin ayakkabısı yok! Bunları ayakkabı giymeye alıştırdık mı, milyonlarca ayakkabı satarız) der.
Bu olay, bakış açısının önemini göstermektedir. Atasözlerinin de, ne maksatla söylendiğine bakmalı, öküz altında buzağı arar gibi, kötü anlamlar vermemelidir. Şimdi insafla, sağduyu ile eleştirilen atasözlerini ve parantez içindeki itirazları inceleyelim:
1- Akacak kan damarda durmaz. (Bela tellallığı yapılıyor.) CEVAP Bazı işler vardır ki, ne kadar acele edilirse edilsin, iş olacağına varır. Olacakla, öleceğe çare yok da denir. Onun için, iki ayağı bir pabuca sığdırmaya çalışmak gereksizdir anlamında, güzel bir sözdür.
2- Akıllı düşünene kadar, deli oğlunu evlendirir. (Deli olmak ve düşünmemek daha iyidir.) CEVAP Başlanan bir işi bitirmeye çalışmalı, sağda solda oyalanarak, ince eleyip sık dokuyarak işi geciktirmemeli anlamında güzel bir sözdür. Düşünmemek ve deli olmakla ne alakası var? Bu kadar ters bakış açısı nasıl olur ki?
3- Ateş, düştüğü yeri yakar. (Çevresini de yaktığını unutmamalı.) CEVAP Birisinin derdi başkasına fazla etki etmez, kendi başına gelmeyen, bunun acısını anlamaz demektir. Bir çocuğa bir zarar gelse, elbette annesi ve ailesi daha çok üzülür. Onun için, (Ağlarsa anam ağlar, gayrisi yalan ağlar) demişlerdir. Nasrettin Hoca ağaçtan düşüp, oy kalçam dediği zaman komşular, neyin var, kan falan akmıyor, niye inliyorsun demişler. Hoca da, (Siz hiç ağaçtan düştünüz mü, düşmediyseniz acımı bilemezsiniz) demiş. Öyle ya, kimse kimsenin derdini bilemez. (Ateş düştüğü yeri yakar) atasözü ne kadar güzeldir.
Bir arkadaş anlattı:
Üç ağabeyim, delikanlıyken, bunların peşine de babam genç yaşta vefat etmişti. Ben küçükken, annem televizyondaki her kaza haberinde, şu kadar ölü var denince ağlardı. Olay dünyanın neresinde olursa olsun, fark etmezdi onun için. Ben de çocuk aklımla, anne ne ağlıyorsun, dünyanın öbür ucunda olmuş, tanımıyorsun etmiyorsun derdim. (Yavrum ben onlara ağlamıyorum, onların sahiplerine ağlıyorum, şimdi ne yapıyorlar!) derdi. Meğer, kendisini yakan ateş, şimdi başka evleri yakıyor diye ağlıyormuş. Annemin meğerini anlayamamıştım.
4- Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın. (Başkalarını sokabilir.) CEVAP Bizi ilgilendirmeyen ve düzeltemeyeceğimiz zararlı şeylerin üstüne giderek başımızı derde sokmamalıyız demektir. Başkalarının başını derde sokmasına engel olmak, yetkililerin vazifesidir. Herkes, kendisine göre yılan zannettiğini helak etmeye kalkarsa, anarşiden geçilmez.
5- Besle kargayı oysun gözünü. (Kimseye iyilik etme.) CEVAP Bu kadar ters yorum olur mu? Bülbül denmiyor karga deniyor. Bu, nankör iyilikten anlamaz, üstelik sana zararı dokunur demektir. Bir kimse Hazret-i Ali’ye kötülük ediyor. Hazret-i Ali, (Ben ona hiç iyilik etmemiştim, o niye bana kötülük düşünüyor ki?) buyuruyor. Kötü insanlara iyilik edince, bize bir zararı dokunabilir denmek isteniyor. Bu anlamda hadis-i şerif de vardır. Kötü kimselere iyilik edince, onların vereceği zarara dikkat çekiliyor. Ne kadar güzelbir sözdür!
6 - Merhametten, maraz doğar. (Kimseye acımamalı.) CEVAP Bir önceki maddede açıklandığı gibi, kargaya iyilik edersek gözümüzü oyar. Yılana acımayıp, koynumuza koyarsak, bizi sokar. Bu söz, kötülere iyilik ederken dikkatli olmayı vurguluyor.
7- Can çıkar, huy çıkmaz. (Eğitim diye bir şey var.) CEVAP Bu söz, gazap, şehvet gibi insanın fıtratında olan şeylerin tamamen yok edilemeyeceğini bildirmek için söylenmiştir. Kimi insan, ne kadar eğitim alırsa alsın pasiftir, kimi de aktiftir. Bu doğuştandır. Terbiye ile bu vasfı yok etmek mümkün olmaz. Terbiye etmek başka, yok etmek başkadır. Bir erik çekirdeği, ne elmadır, ne de eriktir. Bu çekirdek, toprağa konur, sulanıp gübrelenirse, erik ağacı olabilir. Bu ağaçtan da erik alınabilir. Bu ağaca ne kadar bakılırsa bakılsın, erik çekirdeğinden elma olmaz. İşte can çıkar huy çıkmaz bu anlamdadır. Dinimize uygun, çok güzel bir atasözüdür. Aynı anlamda hadis-i şerif de vardır.
8- İnsan yedisinde neyse, yetmişinde odur. (Gelişme, eğitim, değişim yok sayılıyor.) CEVAP Bu söz de, (Can çıkar, huy çıkmaz) atasözü de aynıdır. Yukarıda cevap verilmiştir.
9- Bal tutan parmağını yalar. (Yolsuzluğa açık davetiye…) CEVAP Bunu, ancak hırsız olanlar, böyle yorumlar. Bal yemek denmiyor, parmağını yalamak deniyor. Yani bulaşanı yalamak deniyor. Bir insan bir işte çalışıyorsa, iş yerine zarar vermeyecek kadar normal kabul edilen işlerden faydalanmayı gösterir. Mesela, iş yerinin telefonunu ihtiyaç kadar kullanmak, cep telefonumuzu şarj etmek gibi şeyler kast ediliyor.
10- Fazla mal, göz çıkarmaz. (Başkaları aç kalır.) CEVAP (Başkaları aç kalır) demekle, zenginliğe ve fazla mala düşmanlık ediliyor. İnsan helalinden çok kazanmışsa, zekâtını da vermişse, ne zararı olur ki? Başkası niye aç kalsın ki? Çok mal sahibi olmak niye suç ki? Komünizmdeki gibi, varlıklı sınıf yok edilmek mi isteniyor? Çok çalışıp çok kazananla tembel, aynı mala sahip olursa, adaletsizlik olmaz mı? Çalışıp kazananın hakkını vermek gerekir. Burada atasözüne değil, fazla mala düşmanlık var.
11- El öpmekle, dudak aşınmaz. (Ama hastalık bulaşır.) CEVAP Bir insan, önemli bir işini gerçekleştirmek için, birine saygı göstermekle, ricada bulunmakla, alttan almakla bir şey kaybetmez anlamındadır. Burada müdaranın önemi bildiriliyor. Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, güler yüz göstermek, İslamiyet’in dışına çıkmadan, gönül almaktır. Bu husus, hadis-i şerifle de emredilmiştir.
12- Köprüyü geçene kadar, ayıya dayı de. (Ayıların dayı yapılması isteniyor.) CEVAP Kasıtlı bir yorum bu… Ayı nasıl dayı yapılır ki? Niye deyim anlamına değil de, ayının kelime anlamına bakılıyor? Buradaki ayı, hayvan değil, kaba saba adam, görgüsüz kimse demektir. (El öpmekle dudak aşınmaz) sözü de aynı anlamdadır. İşin bitene kadar bunlarla iyi geçinmek, gerekirse müdara etmek gerekir demektir.
13- Çok bilen, çok yanılır. (Bir şeyi bilmeye gerek yok, cahil kal.) CEVAP İnsan ne kadar bilgili olursa olsun, yanılma ihtimali vardır. Çok bilenlerin de dikkatli konuşmaları gerektiğini ikaz eden kıymetli bir sözdür. Çok bilmek, yanılmayı engellemez demektir. Çok bilen, zirvedeki insan gibidir, onun yanılması yani zirveden düşmesi, başkasının düşmesine benzemez, paramparça olabilir demektir. Bununla ilgili bir menkıbeyi de bildirelim. İmam-ı a’zam hazretleri, yüksek yerde oynayan çocuğu ikaz için, (Yavrum dikkat et, aşağı düşebilirsin) der. Çocuk da, (Amca benim düşmem önemli değil, asıl sen dikkat et, sen düşersen sana ve çok kimseye zararı olur) der. Bu cevaba, İmam-ı a’zam hazretleri çok ağlar. Yüksek yerdeki bir kimsenin düşmesiyle veya düşürülmesiyle sıradan birinin düşmesi aynı olmaz. Mesela bir Menderes’in düşürülmesi tarihe geçti. Burada çok bilenlerin, yüksektekilerin daha çok dikkat etmesi gerektiği vurgulanıyor. Bunu, (cahil kalın) diye yorumlamak art niyetin ürünüdür.
14- İyilik yap, denize at. (Kimseye acımamalı.) CEVAP Bu atasözünün devamı var: İyilik et, denize at, balık bilmezse Hâlık bilir. Yani, iyiliği Allah rızası için yap, karşıdakinden teşekkür bekleme! O teşekkür etmese de, Allah sana bunun ecrini verir demektir. İyiliği götür, denize at denmiyor ki. Bu kadar basit anlayış olamaz. İslam âlimleri, (İyilik ticaret değildir, ben şunu yaptım, karşılığında sen ne yapacaksın denmez) buyuruyor.
15- Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane. (Doktora gerek yok.) CEVAP Ne insafsızlıktır bu. Bu söz, her canlı, hastalık, kaza gibi bir sebeple ölecek demektir. Ecel gelmişse bir şey bahane olur, ölüme çare yok demektir. Doktora gerek yok demek cahilliktir.
16- Tereciye, tere satılmaz. (Bal gibi satılır.) CEVAP Bir işi iyi bilen kimseye, o konuda uzun uzun anlatmanın uygunsuz olduğunu bildiren güzel bir sözdür. Bunun için, (Arife tarif olmaz) derler. Tarif etmek gereksiz; çünkü arif bunu bilir. Tereyle, tereciyle alakası yoktur.
17- Elle gelen, düğün bayram. (Mücadele etmemeli.) CEVAP Toplumu ilgilendiren genel bir sıkıntı varsa, bu, insana bir teselli olur. Mesela bir deprem olunca, herkes etkilenir. Birisinin gelip bizim evimizi başımıza göçürmesiyle depremin göçürmesi farklı olur. Elle gelende bir teselli olur anlamındadır.
18- Üzümünü ye, bağını sorma. (Kaynak araştırması yasak ediliyor) CEVAP Bu söz, kaynağı yasaklamıyor. (Üstüne vazife olmayan şeylere karışma, her şeye burnunu sokma) demektir. Önemli olan, bir nimetin gelmesidir. Nereden ve nasıl geldiğini araştırmaya kalkmak lüzumsuzdur. Mesela devlet, yeşil kart çıkarttı, tedavide başka kolaylıklar çıkarttı, ihtiyarlara, işsizlere maaş bağladı, niye bu iyilikleri bize yapıyorsunuz, bize verdiğiniz parayı hangi gelirlerden elde ediyorsunuz, bu parayı hazırlayan memurların tahsilleri nedir gibi sözler lüzumsuz denmek isteniyor.
19- Öğretmenin vurduğu yerde gül biter. (Çocukların ruhunda izi kalır.) CEVAP Bu terbiyenin önemini göstermektedir. Öğretmen, ana baba gibi, acıyarak ikaz ederek terbiye eder. Bu ikazlar, ileride işe yarar demektir. Çocuk ileride, (Öğretmenim beni ikaz etmeseydi, ben kötü yola düşebilirdim, iyi ki beni terbiye etti) der anlamındadır.
20- Bir dirhem et, bin ayıp örter. (Şişmanlar kulübüne dönelim) demekmiş. CEVAP Zayıf ve cılız insanlar, biraz kilo alınca, daha canlı daha sevimli, daha güzel görünürler demektir. Bu zayıflar için söylenmiştir. Şişmanlayın denmiyor ki.
21- Su akarken, testiyi doldurmalı. (Fırsatçılara davetiye çıkarılıyor.) CEVAP Art niyetli olan, böyle düşünür. (Ele geçen fırsatları değerlendir, sonra pişman olma) demektir. Şu hadis-i şerif bunu çok güzel açıklıyor: (İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce zenginliğin ve ölmeden önce hayatın kıymetini bil.)
Elden imkânlar çıkmadan, bunları değerlendirmek gerekir denmek isteniyor. Mesela, yağmurlar yağıp boşa gitmemeli, su akarken testiye, baraja doldurmalıdır. Kışın ihtiyacını yazdan hazırlamalıdır. Ahiret için de, dünyada hazırlanmalıdır.
Yazıyı bir fıkra ile bitirelim; arif olan anlar:
İki kör mantı yerken, biri ötekine, (Niye öyle ikişer ikişer yiyorsun?) der. Arkadaşı, (Yahu, sen de körsün, benim öyle yediğimi nerden biliyorsun) der. Diğeri, (Ben ikişer ikişer yiyorum da, seni de, kendim gibi zannettim) der.