İnsanın ruh ve beden sağlığı ile giyinmenin sıkı bir bağlantısı vardır. Onun için giyinmek gelişi güzel olmamalı, bilinçli olmalı, insanın saygınlığım artırmalı.
Kimileri kiri göstermesin diye koyu renkli elbiseleri seçerler. Bu, yanlış ve zararlı bir düşüncedir, tembellerin ve bilgisizlerin görüşüdür. Çünkü kiri göstermesin demek, peşinen kirliliği kabul etmektir. Hem de koyu renkler insanın ruhunu karartır. Gençleri yaşlı, yaşlıları daha yaşlı gösterir, yaşlılarda aksine hep koyu renkleri seçerler, açık renk genç işidir, derler. Doğru genç işidir. Çünkü açık renkler yaşlıları genç gösterir, gençleri de daha genç gösterir.
Ayrıca açık renk elbiseler insanı temizliğe ve daha dikkatli olmaya zorlar. Açık renkler iç açıcı olur, insana ferahlık verir. Onu genç, dinç ve canlı gösterir.
Koyu renkler, özellikle siyah ve lacivert -matem için olmamak şartıyla- özel yerlerde ve kısa devrelerde giyilmelidir.
Matemlerde siyah giyinmek Hıristiyanların âdetidir, İslâm’da matem yoktur.
Kadınlar mümkün olduğu kadar değişik renkler giymelidirler. Böyle yaparlarsa neşelenirler ve kocalarına da hep taze ve cazibeli görünürler. Fakat, başkaları için değil, kendi zevkleri ve kocaları için giyinmelidirler. Bir kadın ne zaman hangi rengi giyeceğini de bilmelidir. Mesela, aşk yapacakları gün kırmızı, pembe, turuncu veya eflatunî renkleri giymesi uygun olur. Çünkü bu renkler eşlerin cinsel duygularını kamçılar, kadının çekiciliğini artırır.
Öfkeli zamanlarda beyaz, açık sarı fıstıkî ve açık yeşil ve çok açık renkler insanı sakinleştirir ve kalbe ferahlık verir.
Üzüntülü zamanlarda yeşil, limon küfü, açık mavi, kavun içi gibi renkler sıkıntıyı dağıtır, insanı neşelendirir.
Normal zamanlarda ise her istediğini giyebilir.
Eşlerin değişik giyinmesi aralarındaki sevgiyi artırır. Çünkü eşler birbirlerini hep yenilenmiş, taze ve ilginç görürler. Hem de her elbise değiştirme insana ümit, kalbe ferahlık, ruh, hayat verir. Çünkü her yenilik insanı dinçleştirir ve tazeler.
Aynı elbiseyi uzun süre giyinmek insanı basitleştirir, karşısındakinin özünde küçültür. Kadında kadınlık cazibesini, erkekte erkeklik cazibesini azaltır. Onun için eşinin kendisine karşı cazibesini yok eder. Birbirlerine değişik görünümleri eşlerin birbirine ilgisini artırır, hayatlarını tazeler. Bunun için de insanın değişik elbiseleri olmalıdır. Elbise alamayan yoksullara da insanlık ve Müslümanlık görevi olarak, hali vakti yerinde olanlar yardım etmeliler. Hz. Peygamber (s.a.v):
"Hediyelerin ki sevîşesiniz" (107) buyurmuştur. En güzel hediye elbisedir. Hem de kalıcı hatıradır. İnsanların birbirine hediye edeceği güzel şeylerden biri de güzel bir elbise, bir buluz veya kazak, bir eşarp, bir terlik, bir çorap, hatta bir mendildir. Küçük de olsa hediye makbule geçer ve karşısındakini memnun eder. Hediye edilen şeyi her giydikçe, her kullandıkça, onu kendisine hediye eden kişiyi hatırlar, -Peygamberimiz'in de dediği gibi- ona sevgisi artar. Bunu göz önüne alarak eşler birbirine, zenginler yoksullara ve geliri az olanlara elbise hediye etmeyi adet haline getirsinler.
Çoğu erkekler eve gelince hemen elbisesini çıkarır, pijamasını giyer. Bu, özellikle gençlerde ve evlilerde yanlış bir davranıştır. Çünkü bu hal evlilik âdetine gölge düşürür. Nedenini açıklayalım:
Erkek hanımını değişik ve şık elbiselerde kadınca görmek istediği gibi, karısı da kocasını değişik elbiselerde erkekçe şık görmek ister. Diliyle istemese bile, böyle olması da çok hoşuna gider. Bundan mahrum kalır da karşısında kocasını hep pijamalı görürse, görmek istediğini görememiş olur. O zaman farkında olmadan gözü şık giyinmiş erkeklere kayar, kocası gözünde basitleşir ve ilgisini çekmez. Artık ona sevgili gözüyle değil, sadece kocası gözüyle bakar. Bu da evlilik saadetini gölgeler. Çünkü evlilere mutluluk getiren şeylerden biri de karşılıklı sevgidir. Eşler birbirlerini ilginç gördükçe sevgileri artar.
Erkek de böyledir. Evine gelince karşısında rengarenk, şık giyinmiş ilginç bir kadın görmek ister. Kadın tembelliğinden veya bilgisizliğinden giyimine önem vermiyor veya giyinmesini bilmiyorsa, kocasının yanında hep günlük iş elbisesiyle duruyorsa, kocasının gözünün hakkını vermemiş olur. O da görmek istediği kadını başka yerlerde arar, gözü şık giyinmiş yabancı kadınlara kayar. Dolayısıyla ikisi de günaha girerler ve aralarındaki sevgi bağları gevşer. Bu durum devam ederse karakterleri dinî inançları da zayıfsa, daha kötü şeyler de yapabilirler. Sokaklarda araştırıcı gözü ile bakarsanız, şık giyinmiş kadınlara bekârlardan çok evli erkeklerin baktığını görürsünüz, işte bu zavallılar evlerinde bulamadıklarını sokakta aramaktadırlar.
Eşler bu durumları göz önüne alarak, giyimlerine özen göstermeli ve hoşlarına gitmeyen, telafisi mümkün olmayan hallere meydan vermemelidirler. Özellikle kadınlar, yaşlarına, mâlî durumlarına, toplumdaki yerlerine, kocalarının arzularına, mevkilerine ve dini kurallara uygun olarak giyim ve makyajlarına özen göstermelidirler. Bu hususta ilk sözümü tekrar ediyorum: Güzelliğin yansı ten, yansı kıyafettir. Tabii ki, kadınların bunu yapabilmeleri için, erkeklerin bu konuda hanımlarına yardımcı olmaları ve cömert davranmaları gerekir. Bu da mâlî imkâna dayanır. Bunun için de helâlinden ve kanunî yoldan daha çok kazanma çarelerini aramalıdırlar. Niyetlerine göre Allah yardım eder.
Bu konuyu Peygamberimiz 'in şu hadisleri ile tamamlıyorum:
" - En hayırlınız, ailesine ve ev halkına daha yararlı olanınız-(108)
" - Elbiseniz güzel, şık ve size yakışır olsun ki, insanlar arasında saygınlığınız (109)