ANA SAYFA
  FORUM
  DESTEK OLUN
  ALLAH C.C
  PEYGAMBER EFENDIMIZ
  KURAN-I KERIM
  PEYGAMBERLER VE ALIMLER
  YASIN-I SERIF MEALI
  NAMAZ- ABDEST
  HAC VE ONEMI
  ILMIHAL
  KIYAMET
  ADAB-I MUASERET
  MUBAREK GUN-GECE
  HURAFELER
  KISSADAN HISSE
  TESETTUR
  DINI SUALLER
  AKAIDE GIRIS
  DUALAR UZERINE
  ISLAM TASAVVUFU
  HADIS ELKITABI
  EL LU VEL MERCAN
  MERAK EDILEN KONULAR
  IDARECILIK BILGILERI
  SUNNET VE BIDAT
  AILE BILGILERI
  DINI PROGRAMLAR
  HARITA
  BEBEK ISIMLERI
  RESIMLER
  TARIHIMIZ
  MENKIBELER
  POWERPOINT DOSYALAR

Veda Hutbesi
Veda Hutbesi
Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.
İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki
hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.
MÜ'MİNLER!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.
İNSANLAR!
Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!

Kütüphanem
yeni makale» 40 Hadis
yeni makale» Dua nedir? Çeşitli Dualar
yeni makale» Din Nedir?
yeni makale» İman Nedir? Nasıl edilir?
yeni makale» Adab-ı Muaşeret
yeni makale» Hz.Muhammed Hayatı
Makaleler
yeni makale bu gerçekten önemlimi?
yeni makale
aile bağlarını koparmak...
yeni makale
Avrulalı kadını taklit
yeni makale
yarım hoca dinden eder
yeni makale
Gençliğin intihar koşusu
yeni makale
beşik ile kabir arası
yeni makale 
Ezanda geçen Haydin ...
Adab-ı Muaseret
yeni makale» Selamlasma Adabi
yeni makale» Saygı Adabı
yeni makale» Kardeşlik Adabı
yeni makale» Komşu Adabı
yeni makale» İzin İsteme Adabı
yeni makale» Yemek Adabı
yeni makale» Elbise Adabı
yeni makale» Doğruluk Adabı
yeni makale» Sır Tutma Ahlakı
Namazlar(Resimli)
yeni makale» Namazın Kılınışı Resimli
yeni makale» Namaz sureleri
yeni makale»
Cuma Namazı Kılınışı
yeni makale»
Bayram Namazı
yeni makale»
Cenaze Namazı
yeni makale»
Kaza Namazı
yeni makale» yolcu namazı
yeni makale»
Sehiv Secdesi (Unutma Secdesi)
Abdest (Resimli)
yeni makale» Abdestle ilgili Bilgiler
yeni makale»
Abdest Alınışı Resimli
yeni makale»
Abdesti Bozan ve Bozmayan yeni makaleDurumlar
yeni makale»
Gusülle ilgili Bilgiler
yeni makale»
Teyemmüm Bilgiler
yeni makale»
Teyemmüm Resimli
Mubarek Gün-Gece
yeni makale» Kadir Gecesi
yeni makale»
Mevlüt Kandili
yeni makale»
Regaib Kandili
yeni makale»
Miraç Kandili
yeni makale»
Beraat Kandili
yeni makale» Üç Aylar
yeni makale» Kandil Mesajları
Kıssadan Hisse
yeni makale» 33 ADIM
yeni makale»
86400 Saniye
yeni makale»
Hüzün
yeni makale»
İcki Icmek
yeni makale»
Sakat Köpek
yeni makale»
Kirlangic
yeni makale»
Sevgi Agaci
yeni makale»
Yaban Kazlari
Önemli Dini Bilgiler
yeni makale» Oruç ile ilgili Bilgiler
yeni makale» Zekat ile ilgili Bilgiler
yeni makale» Hac ile ilgili Bilgiler
yeni makale» Kurban ilgili Bilgiler
yeni makale» VEDA HUTBESİ
Hurafeler
yeni makale» SiHiR = BÜYÜ
yeni makale» Çaput Bağlamak
yeni makale» MUSKA
yeni makale» Mum Yakmak
yeni makale» Kurşun Dökmek
yeni makale» Fal Açmak
yeni makale» Günlerin Uğursuzluğu


www.islamanahtari.tr.gg

1-Âfetü’l ilmi en nisyanü: İlmin afeti unutmaktır.
************************
2
-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.
************************
3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.
************************
4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.
**********************
5-Es-salâtü imâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.
*************************
6-Talebü’l helali cihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.
******************************
7-El-kelimü’t tayyibetü sadakatün: Güzel söz sadakadır.
***************************
8-El cennetü tahte zılâli’s süyuf: Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
*************************
9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.
***************************
10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.
****************************
11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.
*************************
12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.
************************
13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.
***********************
14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.

************************
15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.
************************
16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musi,betin ilk anındakidir.
************************
17-Efdalü’l ibadeti edvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.
************************
18-El Kur’anü hüved deva: Kur’an, sırf devadır.
************************
19
-Men samete reca: Dilini tutan kurtuldu.
************************
20-Re’sü’l hikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.
************************
21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.
************************
22-Ed duaü silahu’l mümin: Dua müminin silahıdır.
************************
23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.
************************
24-Es salatü nur’ul mümin: Namaz müminin nurudur.
************************
25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.
************************
26-El mescidü beytü külli takiyyin: Mescid, takva sahiplerinin evidir.
************************
27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.
************************
28-Ed duaü hüvel ibadetü: Dua ibadettir.

 

************************
29-El cümuatü haccü’l mesakin: Cuma fakirlerin haccıdır.
************************
30-Hüsnü’s suali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.
************************
31-Es selamü kable’l kelam: Önce selam, sonra kelam.
************************
32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.
************************
33-Kesretü’d dahiki tumitül kalb: Çok gülmek kalbi öldürür.
************************
34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.

35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.
************************
36-El hamrü ummü’l habais: İçki, kötülüklerin anasıdır.
************************
37-Zina’l uyûni en nazaru: gözlerin zinası bakmaktır.
************************
38-El kanâatü mâlün la yenfedü: Kanaat bitmez bir sermayedir.
************************
39-El hayaü minel iman: Hayâ(utanma duygusu) imandandır.
************************
40-El mer’ü ala dini halilihi: Kişi, arkadaşının dini üzeredir.
www.islamanahtari.com
huzurlu adresiniz

IKINCI FASL

İKİNCİ FASL

Bundan sonra, Allahü teâlâ, insani hayâti boyunca, dünyâda durdurur. Belli olan eceli gelinceye kadar ve rizki tükeninceye kadar ve ezelde takdîr edilmiş olan amelleri bitinceye kadar, dünyâda durur. Dünyâdaki ölümü yaklaşdigi vakt, dört melek gelir. Bunlarin biri, rûhunu sağ ayağından ve biri sol ayağından ve biri sağ elinden ve biri sol elinden çekerler. Çok def’a, rûhu gargara hâline gelmezden evvel (Âlem-i melekûtî)yi görmeğe başlar. Melekleri, yapdıkları işlerin hakîkatini, âlemlerinde durdukları hâl üzere görür. Eğer dili söyler ise, onların vücûdünü haber verir. Çok def’a da, gördüğü şeyleri, şeytânın bir işi zan eder. Lisânı tutuluncaya kadar hareketsiz kalır. Bu hâlde, yine melâike rûhunu parmak uçlarından çekerler. Soluğu ise, sanki saka kırbasından su boşalır gibi, gırıl gırıl öter. Fâcirin rûhu da yaş keçeye takılmış olan diken çekilir gibi çıkarılır ki, bunu insanların en üstünü olan Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" haber verdi. Bu hâlde ölü karnını diken ile dolu zân eder. Rûhunu da, sanki bir iğne deliğinden çıkıyor ve gök yere bitişiyor ve kendisi arasında kalıyor zan eder.

Hazret-i Kâ’bdan "radıyallahü anh", ölüm nasıl oluyor diye süâl olundu. Buyurdu ki: (Bir diken dalını bir kişinin içerisine koymuşlar. Ve kuvvetli bir kimse onu çekiyor. Kesdiğini kesiyor. Kalan kalıyor gibi buldum).

Peygamberlerin efendisi "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Elbette ölüm acılarından birinin şiddeti, üçyüz kerre kılınç vurmakdan dahâ şiddetlidir).

İşte bu zemânda insanın cesedi terler. Gözleri sür’at ile iki tarafa gider. Burnunun iki tarafı çekilir. Göğüs kemikleri kalkar, soluğu kabarır, benzi sararır. Âişe-i sıddîka "radıyallahü anhâ" vâlidemiz, Resûlullah kucağında iken, bu hâli görünce, gözünden yaş dökerek şu meâlde şi’r söyledi:

(Nefsimi sana fedâ ederim yâ Resûlallah ki, seni fenâ hareketlerden birşey kederlendirmedi, incitmedi. Bu zemâna kadar seni cin de çarpmadi. Birşeyden dahî korkmadin. Şimdi ne oldu ki, güzel yüzün inci gibi terle örtülmüş görüyorum. Her ölünün rengi soldugu hâlde, senin mubârek yüzünün nûrları hakîkaten her tarafı aydınlatıyor.)

Rûhu kalbe gelince dili tutulur. Hiç kimse rûhu göğsüne gelmiş iken konuşamaz. Bunun iki sebebi vardır. Biri, iş gâyet büyük olduğundan, göğüs nefeslerle sıkışıp, daralmışdır.

Görmezmisiniz, insanın göğsüne vurulsa bayılır. Ancak az sonra söze kâdir olur. Çok kerre de söyliyemez. İnsanın neresine vurulsa seslenir. Göğsüne vurulsa, hemen sessiz ölü gibi düşer.

İkinci sebebi de, ses akciğerlerinden dışarı çıkan havanın hareketinden hâsıl oluyor idi. Bu soluk ise kalmadı. Nefes alıp veremediği için, bedenin harâreti kalmaz, soğur. Bu zemânda mevtâların hâlleri muhtelif olur.

Ba’zıları vardır ki, melek zehr ile su verilmiş kızgın demir ile vurur. Hemen rûh kaçar, hârice çıkar. Melek onu eline alır, civa gibi titremeye başlar. Bal arısı kadar insan şeklinde olur. Sonra melek onu zebânîye (azâb yapıcı meleğe) teslîm eder.

Ba’zı mevtâ vardır ki, rûhu azar azar çekilir. Tâ ki, boğazında tutulur. Boğazında da kalmaz. Ancak kalbe bağlı olarak kalır. Bu zemânda, melek zehrli kızgın demir ile vurur. Zîrâ, o demirle vurmayınca, rûh kalbden ayrılmaz. Bu demirle vurmanın sebebi, demir ölüm denizine daldırılmışdır. Kalb üzerine konulunca, diğer yerlerine de sirâyet eden zehr gibi olur. Zîrâ, hayâtın sırrı ancak kalbdedir. Onun sırrı ancak dünyâ hayâtında te’sîr eder. Bunun için, ba’zı kelâm âlimleri (hayât rûhun gayrıdır) ve (hayâtın ma’nâsı, rûhun beden ile karışmasıdır) dediler.

Rûh çekilip, son bağı kopacağı zemân, kendisine birçok fitneler ârız olur. Bu, ol fitnelerdir ki, iblîs a’vânını (yardımcılarını) hâssaten o kimseye musallat eder. O hâlde iken o insana gelirler ve onun anası ve babası ve kardeşi ve kızkardeşi ve sevdiği kimselerden vefât etmiş olanlar sûretinde görünürler ve ona derler ki:

(Ey filân! Sen ölüyorsun. Biz, bu hâlde seni geçdik. Sen yehûdî dîninde olarak öl. Bu din, Allah indinde, makbûl olan hak dindir). Eğer bunların sözlerine aldanmaz, dinlemez ise, yanından giderler. Başkaları gelip, derler ki, (Sen nasrânî (hıristiyan) olarak öl! Zîrâ o din Mesîhin, ya’nî Îsâ aleyhisselâmın dînidir ki, Mûsâ aleyhisselâmın dînini, nesh etmişdir.) Böylece, her milletin dinlerini ona söylerler. O zemânda ,Cenâb-ı Hakkın şaşırmasını dilediği kimse şaşırır. İşte bu; (Ey bizim Rabbimiz! Dünyâda iken bize îmân verdiğin gibi, ölürken de kalblerimizi şaşırtma) meâlindeki Âl-i İmrân sûresinin sekizinci âyet-i kerîmesinin haber verdiği hâldir.

Cenâb-ı Hak bir kuluna hidâyet ve îmânda sebâtını dilerse, o kimseye rahmet-i ilâhiyye gelir. Ba’zıları, bu rahmetden maksad Cebrâîl aleyhisselâmdır, dediler.

Rahmet-i ilâhiyye, şeytânı uzaklaşdırıp, hastanın yüzünden o yorgunluğu giderir. O zemân insan ferahlar, güler. Çok kimselerin bu hâlde güldüğü görülür ki, Allahü teâlâ tarafından rahmet gelmesi ile onu müjdeleyip, (Beni bilir misin, ben Cebrâîlim. Bunlar ise, senin düşmanların olan şeytânlardır. Sen Millet-i Hanîfiyye ve dîn-i Muhammediyye üzre vefât et!) der. İnsana işte bu melekden dahâ çok sevgili ve ferahlandırıcı bir şey yokdur. (Yâ Rabbî, bize rahmetini ihsân eyle. İhsân sâhibi ancak sensin) meâl-i şerîfindeki, Âl-i İmrân sûresi sekizinci âyet-i kerîmesi, bu hâli haber vermekdedir.

Ba’zı kimseler vardır ki, ayakda nemâz kılarken vefât eder. Ba’zısı uykuda iken, ba’zısı, bir şeyle meşgûl iken, ba’zısı da, çalgı ve oyunlara dalmış iken, kimisi de, serhoş iken, ansızın vefât eder. Ba’zı kimselere, rûhu çıkarken kendinden evvel geçen tanıdıkları gösterilir. Bunun için, etrâfında olan kimselere bakar. Bu zemânda, o kimse için horuldamak olur ki, insandan başka herşey onu işitir. İnsan işitmiş olsa, elbette helâk olur, korkudan ölürdü.

Ölünün his duygularından en son gayb edeceği şey işitmesidir. Zîrâ rûh kalbden ayrıldığı vakt yalnız görmesi bozulur. Fekat işitmek, rûh kabz oluncaya kadar gayb olmaz. Bunun için Fahr-i âlem "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" efendimiz, (Ölüm hastalığında olanlara şehâdeteyn-i kelimeteyn ki, "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah"dır. Bu kelimeyi telkin ediniz!) buyurmuşdur. Ölüm hâlinde olanın yanında çok söz söylemekden de nehy buyurmuşdur. Çünki o zemân, insan şiddetli sıkıntı içindedir.

Eğer ölünün ağzından tükrüğü akmış, dudağı sarkmış, yüzü kararmış, gözü dönmüş ise, bilmiş ol ki, o şakîdir. Âhıretdeki şekâvetini görmüşdür.

Eğer görür isen ki, ağzı açık, sanki gülüyor, yüzü gülümsiyor, gözü dahî kırpık gibidir. Bilmiş ol ki, o kimse âhıretde kavuşacağı sürûr ile tebşir (müjde) olunmuşdur.

Melekler, bu rûhu Cennet ipeklerinden bir ipeğe sararlar. O sa’îd olan kimsenin rûhu, bal arısı kadar insan şeklindedir. Aklından ve ilminden hiçbirşey gayb etmemişdir. Dünyâda ne yapmış ise, hepsini bilir. O melekler, bu rûhla berâber semâya doğru uçarak yükselirler. Bu yükselmeyi ba’zı ölü bilir, ba’zı ölü ise bilmez. Böylece, önceki geçmiş Peygamberlerin "aleyhimüsselâm" ümmetlerini ve yeni ölmüş olanları, bir yere yayılmış olan çekirgeler gibi görerek geçerler ve birinci kat semâ olan dünyâ semâsına varırlar.

Bu meleklerin başında olan Cebrâîl "aleyhisselâm", dünyâ semâsına çıkar. Kimsin diye sorulur. Ben Cebrâîlim, yanımdaki de filândır, diyerek o kimsenin güzel ve sevdiği ismleri ile haber verir. Dünyâ semâsının bekçileri olan melekler, (Bu ne iyi bir kimsedir ki, i’tikâdı, inancı güzel idi. Ve hiç şübhesi yokdu) derler.

Bundan sonra ikinci kat semâya çıkarlar. Kimsin denir. Cebrâîl "aleyhisselâm" birinci kat semâdaki meleklere söylediği sözünü tekrâr eder. İkinci kat semâdaki melekler, o sâlih rûha, (Hoş safâ geldi. Dünyâda iken nemâzlarını bütün farzlarına riâyet ederek edâ ederdi) derler.

Sonra geçer, üçüncü kat semâya ulaşırlar. Kimsin denir. Cebrâîl "aleyhisselâm" dahâ önce söylediklerini tekrâr eder. Bunun üzerine (Malının hakkını muhâfaza edip zekâtını, tarladan aldığı mahsûlün uşrunu emr olunan kimselere seve seve verip, hiç esirgemeyen bu zât hoş ve safâ geldi) denir. Oradan da geçerler.

Dördüncü kat semâya varırlar. Kimsin denir. Dahâ önce söylediği gibi cevâb verir. (Dünyâda, Ramezân orucunu tutup da, orucu bozan şeylerden ve yabancı kadınlarla görüşmekden ve harâm yemekden kendini muhâfaza eden kimse, hoş ve safâ geldi) denir.

Sonra geçerler. Beşinci kat semâya varırlar. Kimsin denir. Dahâ önce söylediği gibi cevâb verir. (Farz olduğu zemân haccını riyâsız ve Allahü teâlâ için edâ eden kimse hoş ve safâ geldi) denir.

Sonra geçerler. Altıncı kat semâya varırlar. Kimsin denir. Evvelce vermiş olduğu cevâbı verir. (Seher vaktlerinde çok istiğfâr eden, gizli çok sadaka veren ve yetimlere yardım eden zât, hoş, safâ geldi) denir.

Oradan da geçerek (Surâdikât-i celâl) denilen, celâl perdelerinin bulunduğu bir makâma varırlar. Kimsin diye sorulunca, öncekiler gibi cevâb verir. Yine (Hoş ve safâ geldi. Çok istiğfâr edip, [çoluk çocuğuna ve sözü geçenlere] emr-i ma’rûf yapan, Allahü teâlânın dînini, Onun kullarına öğreten, miskinlere [ve darda kalanlara] yardım eden, sâlih kula ve güzel rûha merhabâlar olsun) denir. Sonra meleklerden bir cemâ’ate uğrarlar ki, hepsi onu Cennet ile müjdeleyip, onunla müsâfeha ederler.

Sonra (sidret-ül-müntehâya) kadar giderler. Yine kimdir diye sorulunca, öncekiler gibi cevâb verir. (Hoş safâ geldi. Her iyiliğini Allahü teâlânın rızâsı için yapan zâta merhabâ) denir.

Bundan sonra ateş tabakasından geçer. Sonra nûr, zulmet, su ve kar tabakalarından geçer. Sonra soğuk denizine uğrar ve geçerler. Her tabakanın birbirine uzaklığı bin senelik yoldur.

Sonra Arş-ur-Rahmân üzerine örtülmüş olan perdeler açılır ki, seksen bin perdedir. Her perdede seksen bin şerefe vardır. Her şerefede bin kamer ya’nî ay vardır ki, Allahü teâlâyı tehlîl ve tesbîh ederler. Onlardan bir kamer dünyâda görünse, nûru âlemi yakar ve herkes Allahü teâlâdan başka olarak ona ibâdet ederdi. Bu zemânda, perde arkasından bir münâdî nidâ eder ki, bu getirdiğiniz rûh kimdir? Cebrâîl "aleyhisselâm" filân oğlu filândır, der.

Allahü teâlâ, (Bunu yakınlaşdırın. Ve sen ne güzel kulumsun buyurur.) Allahü teâlânın huzûr-i ma’neviye-i ilâhiyyesinde durduğu vakt, ba’zı levm-ü itâb (azarlamak) ile Hak teâlâ onu utandırır. Hattâ o kul, zan eder ki, hakîkaten helâk oldu. Sonra, Cenâb-ı Hak onu afv eder.

Nitekim Kâdî Yahyâ bin Eksem hazretlerinden rivâyet olundu. Vefâtından sonra rüyâda görülüp de süâl olundu ki, Hak teâlâ sana ne muâmele eyledi. Yahyâ bin Eksem, (Allahü teâlâ beni manevî huzûrunda durdurdu. Ey Şeyh-i Sû [ya’nî fenâ ihtiyâr]! Sen şunu ve bunu işlemedin mi? buyurdu. Allahü teâlânin yapdiklarimi bildigini anladigim zemân, beni korku kapladi ve yâ Rabbî, böyle süâl soracagini bana dünyâda bildirmediler, dedim. (Sana nasil bildirildi) buyurdu. Ben de, bana Mu’ammer, İmâm-ı Zührîden, o da Urveden, o da Âişe-i Sıddîka "radıyallahü anhâ"dan, O da hazret-i Peygamberden "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem", O da hazret-i Cibrîlden, O da Zât-i teâlâdan haber verdiler. Raûf ve rahîm olan Allahü teâlâ, (Ben azîmüşşan, islâmda ağaran saç ve sakala azâb etmekden hayâ ederim) buyurdu; dedim. O zemân Allahü teâlâ buyurdu ki, (Sen ve Mu’ammer ve İmâm-ı Zührî ve Urve ve Âişe ve Muhammed aleyhisselâm ve Cibrîl sâdıksınız. Ben de seni mağfiret etdim.)

[
Kâdî Yahyâ bin Eksem "rahmetullahi aleyh" Bağdâdda kâdî iken 242 [m. 856] de Medînede vefât etdi. Şâfi’î fıkh âlimi idi. (Tenbîh) adındaki kitâbı meşhûrdur.

Mu’ammer bin Müsennâ, Ebû Ubeyd-i Nahvi adı ile meşhûrdur. Edib idi. 110 da Basrada tevellüd, 210 [m. 825] da vefât etdi. Hâricî idi. Çok kitâb yazdı. Hadîs ve târîh âlimi idi.

Muhammed bin Müslim Zührî tâbiîndendir. Kitâblarını dıvar gibi dizip, içine kapanarak okumakla vakt geçirirdi. Zevcesi bir gün (Bu kitâblar bana üç ortakdan dahâ şiddetlidir) demişdi. 124 [m. 741] de vefât etdi "rahime-hullahü teâlâ".

Urve bin Zübeyr, Zübeyr bin Avvâmın ikinci oğludur. Esmâ bint-i Ebî Bekrin oğludur. Fukahâ-i seb’adan biridir. Âişeden "radiyallahü anhâ" çok hadîs-i şerîf bildirdi. 22 de tevellüd, 93 de Medînede vefât etdi "rahime-hullahü teâlâ".
]

Yine, Abdül’azîz ibni Nübâte rü’yâda görülüp, Allahü teâlâ hazretleri sana nasıl mu’âmele buyurdu diye sorulunca, Allahü teâlâ bana buyurdu ki, (Sen şu kimse degilmisin ki, sözünü kisaltir. Ve sana bu ne güzel fesâhatli söz söyler denilsin diye konuşurdun.) Ben de, yâ Rabbî! Yüce zâtini noksan sifatlardan tenzîh ve takdîs ederim ki, ben hakîr kulun, dünyâda zât-i rubûbiyyetini vasf ve medh ve senâ ederdim.) (Öyle ise, dünyâda dediğin gibi vasf eyle) buyurdu. Ben dahî, (Önce yokdan yaratan, onların yine rûhlarını kabz ederek öldürür. Onlara nutk (konuşma hassası) veren, yine nutklarını yok eder. Yok etdiği gibi, sonra yine yokdan îcâd eder. İnsan öldükden sonra, uzvlarını birbirinden ayırdığı gibi, onları yine kıyâmet günü cem’ eder) dedim. Günâhları afv edici olan Allahü teâlâ, (Doğru söyledin. Git ben de seni mağfiret etdim) buyurdu dedi. [İbni Nübâte şâir olup, divânı vardır. 405 [m. 1014] de Bağdâdda vefât etdi.]

Mensûr bin Ammâr da "rahmetullahi aleyh", rü’yâda görülüp, Allahü teâlâ sana ne mu’âmele buyurdu diye sorulunca, şöyle cevâb verdi. Cenâb-i Hak, beni ma’nevî huzûrunda durdurup, (Bana ne ile geldin ey Mensûr) buyurdu. Ben de, yâ Rabbî, otuzaltı hac ile geldim. (Onlardan hiçbirini kabûl etmedim. Ne ile geldin?) buyurdu Ben de; yâ Rabbî, senin rızân için, okuduğum üçyüzaltmış hatm-i şerîf ile geldim. (Onlardan hiçbirini kabûl etmedim. Ne ile geldin, ey Mensûr?) buyurdu. Ben de yâ Rabbî, rahmetin ile geldim, dedim. Bunun üzerine, Allahü teâlâ da, (İşte şimdi bana geldin, git ben de seni mağfiret etdim) buyurdu dedi.

Bu hikâyelerin çoğu ölümün korkulu hâllerini haber verir. Ben sana, Allahü teâlânın yardımı ile, söz dinleyecek kimselerin uyabilecekleri şeyleri haber verdim. Ba’zı insanlar vardır ki, kürsîye ulaşdıkları zemân bir nidâ işitir. Ve orada, onu geri çevirirler. Ba’zıları da, perdelerden geri çevrilir. Allahü teâlânın huzûruna ulaşanlar, Ârif-i billâh olanlardır, ya’nî Evliyâ-i kirâmdır. Vilâyetin dördüncü derecesi ve dahâ üst makâmlarında olan kimselerin dışındakiler, Allahü teâlânın huzûruna ulaşamazlar.

____________________

Beterdir günbegün hâlim, begâyet, yâ Resûlallah!
Düzelsin artık ef’âlim, inâyet yâ Resûlallah!

Azıtdı bu denî nefsim, beni şeytâna uydurdu.
Ne mümkin bunca isyânla, dehâlet yâ Resûlallah!

Aceb kâbil mi kurtulmak, hevây-i nefs-ü şeytândan?
Erişmezse, eğer senden, hidâyet yâ Resûlallah!

Gelince feyz-ü ihsânın, günâhkâr kimseye bir ân,
Onun râhı, dü-âlemde, selâmet yâ Resûlallah!

Emri, nehyi ta’zîm etdim, harâma demedim halâl.
Her günâhın sonu oldu, nedâmet yâ Resûlallah!

Ey ins-ü cinnin Resûlü, insanların en üstünü,
İhlâsıma bağışla kıl, şefâ’at yâ Resûlallah!

 
 

SAAT

 
 
  Sık Kullanılanlara Ekle
site içi özel arama (islam anahtarı )

Üye Girişi


Kullanıcı Adı:

Şifre:

Şifremi unuttum

kayıt ol

 

 
 
 
 

DUYURULAR

 

Duyuru Panosu

Kullanıcılarımız toplam 13224 mesaj gönderdiler
Toplam 473 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: bekir öztürk
üyemiz olmak için
buraya tıklayın
forumda sınırsız
paylaşıma
katılın

 

 

 
 

mediaplayer

Kur'an-ı Kerim Ziyafetleri
islamanahtarı radıo
radyo ve tv yayınları
ezgiler
şiirler
namaz öğreniyorum
mehter marşları
Belgeseller
filmler
klipler
tiyatrolar
kutsal yolculuk hacc
mealler
tefsir dersleri
kur'an öğreniyorum
İlahiler
ezan-ı muhammedi
nakşibendi cemaati
islami videolar
mübarek geceler
sevgili peygamberim
ilahi ve kasideler
hutbeler
eshab-ı kiram serisi
evliyalar serisi
silsile-i aliyye
cennet ve cehennem

 

 
 

menü




HZ.MUHAMMED (S.A.V)
Sitene Ekle
 
http://www.islamanahtari.com/ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol