Malumdur ki bir hediyenin kıymeti, "Kim göndermiş, kime göndermiş ve neden göndermiş?" sorularının yanıtlanmasıyla ortaya çıkar. Kuran'ın
toplumumuzdaki konumuna bu prensip merceğiyle baktığımız zaman görmekteyiz ki Kuran'ın kime gönderildiği bilinmekte fakat kimin gönderdiği niçin gönderdiği ne yazık ki gerektiği kadar bilinmemektedir. Zira:
• Kuran şeklen çok saygı görmekte, yaldızlı kaplarda muhafaza edilmekte, işlemeli dantel kılıflara konup duvarlara asılmakta fakat açılıp okunmamakta, okunsa da anlaşılmamakta, anlaşılsa da hayata tatbik edilmemektedir.
• Kuran okumak denince, insanların aklına, Kuran'ı Arapçasından hiç anlamadan güzel bir makam vererek okumaya çalışmak gelmektedir.
• Alınan bir iş mektubu veya mahkeme bildirisi, iyice anlaşılmadan
bırakılmamakta ve tekrar, tekrar okunmakta, bir sevgiliden gelen mektup adeta ezberlenmektedir; fakat âlemlerin Rabbinden kullarına gönderilmiş bir mektup olan Kuran anlaşılmamakta ve anlama adına da pek gayret gösterilmemektedir.
• Ramazan da her camide mukabeleler okunmakta, bazı beldelerde 1001 hatimler indirilmekte, fakat ne yazık ki "Bir de tefsirini okuyalım, dersler
çıkaralım, hayatımıza aktarmaya çalışalım" diye düşünülmemektedir.
• Kuran'ı anlayan ve hayatlarına tatbik edenler değil, Kuran'ı güzel
okuyanlar ve terennüm edenler halk tarafından rağbet görmektedir.
• Kuran'ı okumayı öğrenme kursları açılırken Kuran'ı anlama ve yaşama kursları açılmamakta ve insanlar maalesef Kuran’la tanıştırılmamaktadır.
Oysa Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim'de 100'e yakın yerde "Ne kadar az
aklediyorsunuz, ne kadar az düşünüyorsunuz…" buyurmakta ve Kuran'ın 3'te 1'i insanı kâinat kitabını okumaya, 3'te 1'i geçmiş ve gelecekle alakalı haberlerden ibretler almaya, 3'te 1'i de ferdin ve toplumun ıslahıyla alakalı emir ve nehiy ve nasihatleri anlayıp kavramaya sevk etmektedir.
Mesela Cenab-ı Hakk ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:
Bu Kur'an, ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri
öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır." (Sad-29)
Ayrıca Nebiler Nebisi Aleyhissalatü Vesselam, Kuran'ın anlaşılmamasını ve dolayısıyla da onunla amel edilmemesini bir ahir zaman fitnesi olarak Şu sözlerle dile getirmiştir: "Ahir zamanda Kur'an şeklen süslenip musiki dinlenir gibi dinlenecek, kişi alim olmadığı halde Kur'an'ı güzel okuduğundan dolayı itibar görecek", “Gün gelecek insanlar Kuran okuyacaklar, ama Kuran bir vadide onlar bir vadide olacak.", "Benden sonra bir kavim gelecek. Onlar Kuran'ı şarkıcıların, rahibelerin ve yas tutan kadınların üslubuyla okurlar. Okurlar ama okudukları gırtlaklarından öteye geçmez. Onların da, onların bu okuyuşlarından hoşlananların da kalpleri fitne ile dolmuştur." Yine mesela Al-i İmran Suresinin 190 ve 191. ayetleri indiğinde, bu ayetleri sabaha kadar ağlayarak tekrar, tekrar okumuş ve "Bu ayetleri okuyup da tefekkür etmeyene yazıklar olsun!" buyurmuştur. Ayrıca Hz. Ali'nin (r.a.) "Tefekkür olmayan kıraatte (okumada) hayır yoktur!" ifadesi ve Abdullah İbni Abbas Hazretlerinin "Kuran okuyan fakat anlamını bilmeyen kişi, saçma şiirler söyleyen bedevi gibidir." sözü de, okumada şuur meselesini kavrama adına çok önemlidir.
Bu husus sadece Kuran okurken değil, namaz kılarken ve namaz dışında
yaptığımız dua ve tesbihlerde de alakalı bir meseledir. Zira Cenab-ı Hakk
Müminun Suresinde müminlerin özelliklerinden bahsederken "Müminler
namazlarında haşyet ve ürperti içindedirler." (Müminun-2) buyurmuş, İmam-ı Gazali Hazretleri de huşûyu elde etmenin yollarını sayarken birinci şart olarak huzur-u kalp (kalbin hazır olması), ikinci şart olarak da tefehhümü (okuduğunu anlama) zikretmiştir. Kişi ne okuduğunu bilmezse, hem Allah'ı hakkıyla övmüş, hem Ona hakkıyla sığınmış olmaz. Ve kişinin ne söylediğini bilmeden Sultana yaptığı övgüler pek samimi olmaz. Ne istediğini bilmeyeni de, Sultan gerçek ihtiyaç sahibi olarak görmez. Bundan dolayıdır ki Peygamber Efendimiz de Allah’tan bir şey istediğinizde O’nun icabet edeceğinden emin olarak isteyin! Allah, gafil kalple yapılan duaya mukabele etmez!" buyurmuştur.