ANA SAYFA
  FORUM
  DESTEK OLUN
  ALLAH C.C
  PEYGAMBER EFENDIMIZ
  KURAN-I KERIM
  PEYGAMBERLER VE ALIMLER
  YASIN-I SERIF MEALI
  NAMAZ- ABDEST
  HAC VE ONEMI
  ILMIHAL
  KIYAMET
  ADAB-I MUASERET
  MUBAREK GUN-GECE
  HURAFELER
  KISSADAN HISSE
  TESETTUR
  DINI SUALLER
  AKAIDE GIRIS
  DUALAR UZERINE
  ISLAM TASAVVUFU
  HADIS ELKITABI
  EL LU VEL MERCAN
  MERAK EDILEN KONULAR
  IDARECILIK BILGILERI
  SUNNET VE BIDAT
  AILE BILGILERI
  DINI PROGRAMLAR
  HARITA
  BEBEK ISIMLERI
  RESIMLER
  TARIHIMIZ
  MENKIBELER
  POWERPOINT DOSYALAR

Veda Hutbesi
Veda Hutbesi
Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.
İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki
hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.
MÜ'MİNLER!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.
İNSANLAR!
Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!

Kütüphanem
yeni makale» 40 Hadis
yeni makale» Dua nedir? Çeşitli Dualar
yeni makale» Din Nedir?
yeni makale» İman Nedir? Nasıl edilir?
yeni makale» Adab-ı Muaşeret
yeni makale» Hz.Muhammed Hayatı
Makaleler
yeni makale bu gerçekten önemlimi?
yeni makale
aile bağlarını koparmak...
yeni makale
Avrulalı kadını taklit
yeni makale
yarım hoca dinden eder
yeni makale
Gençliğin intihar koşusu
yeni makale
beşik ile kabir arası
yeni makale 
Ezanda geçen Haydin ...
Adab-ı Muaseret
yeni makale» Selamlasma Adabi
yeni makale» Saygı Adabı
yeni makale» Kardeşlik Adabı
yeni makale» Komşu Adabı
yeni makale» İzin İsteme Adabı
yeni makale» Yemek Adabı
yeni makale» Elbise Adabı
yeni makale» Doğruluk Adabı
yeni makale» Sır Tutma Ahlakı
Namazlar(Resimli)
yeni makale» Namazın Kılınışı Resimli
yeni makale» Namaz sureleri
yeni makale»
Cuma Namazı Kılınışı
yeni makale»
Bayram Namazı
yeni makale»
Cenaze Namazı
yeni makale»
Kaza Namazı
yeni makale» yolcu namazı
yeni makale»
Sehiv Secdesi (Unutma Secdesi)
Abdest (Resimli)
yeni makale» Abdestle ilgili Bilgiler
yeni makale»
Abdest Alınışı Resimli
yeni makale»
Abdesti Bozan ve Bozmayan yeni makaleDurumlar
yeni makale»
Gusülle ilgili Bilgiler
yeni makale»
Teyemmüm Bilgiler
yeni makale»
Teyemmüm Resimli
Mubarek Gün-Gece
yeni makale» Kadir Gecesi
yeni makale»
Mevlüt Kandili
yeni makale»
Regaib Kandili
yeni makale»
Miraç Kandili
yeni makale»
Beraat Kandili
yeni makale» Üç Aylar
yeni makale» Kandil Mesajları
Kıssadan Hisse
yeni makale» 33 ADIM
yeni makale»
86400 Saniye
yeni makale»
Hüzün
yeni makale»
İcki Icmek
yeni makale»
Sakat Köpek
yeni makale»
Kirlangic
yeni makale»
Sevgi Agaci
yeni makale»
Yaban Kazlari
Önemli Dini Bilgiler
yeni makale» Oruç ile ilgili Bilgiler
yeni makale» Zekat ile ilgili Bilgiler
yeni makale» Hac ile ilgili Bilgiler
yeni makale» Kurban ilgili Bilgiler
yeni makale» VEDA HUTBESİ
Hurafeler
yeni makale» SiHiR = BÜYÜ
yeni makale» Çaput Bağlamak
yeni makale» MUSKA
yeni makale» Mum Yakmak
yeni makale» Kurşun Dökmek
yeni makale» Fal Açmak
yeni makale» Günlerin Uğursuzluğu


www.islamanahtari.tr.gg

1-Âfetü’l ilmi en nisyanü: İlmin afeti unutmaktır.
************************
2
-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.
************************
3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.
************************
4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.
**********************
5-Es-salâtü imâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.
*************************
6-Talebü’l helali cihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.
******************************
7-El-kelimü’t tayyibetü sadakatün: Güzel söz sadakadır.
***************************
8-El cennetü tahte zılâli’s süyuf: Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
*************************
9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.
***************************
10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.
****************************
11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.
*************************
12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.
************************
13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.
***********************
14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.

************************
15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.
************************
16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musi,betin ilk anındakidir.
************************
17-Efdalü’l ibadeti edvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.
************************
18-El Kur’anü hüved deva: Kur’an, sırf devadır.
************************
19
-Men samete reca: Dilini tutan kurtuldu.
************************
20-Re’sü’l hikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.
************************
21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.
************************
22-Ed duaü silahu’l mümin: Dua müminin silahıdır.
************************
23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.
************************
24-Es salatü nur’ul mümin: Namaz müminin nurudur.
************************
25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.
************************
26-El mescidü beytü külli takiyyin: Mescid, takva sahiplerinin evidir.
************************
27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.
************************
28-Ed duaü hüvel ibadetü: Dua ibadettir.

 

************************
29-El cümuatü haccü’l mesakin: Cuma fakirlerin haccıdır.
************************
30-Hüsnü’s suali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.
************************
31-Es selamü kable’l kelam: Önce selam, sonra kelam.
************************
32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.
************************
33-Kesretü’d dahiki tumitül kalb: Çok gülmek kalbi öldürür.
************************
34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.

35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.
************************
36-El hamrü ummü’l habais: İçki, kötülüklerin anasıdır.
************************
37-Zina’l uyûni en nazaru: gözlerin zinası bakmaktır.
************************
38-El kanâatü mâlün la yenfedü: Kanaat bitmez bir sermayedir.
************************
39-El hayaü minel iman: Hayâ(utanma duygusu) imandandır.
************************
40-El mer’ü ala dini halilihi: Kişi, arkadaşının dini üzeredir.
www.islamanahtari.com
huzurlu adresiniz

ONUNCU FASL

ONUNCU FASL

(Arasât meydânı)na (mevkıf) ve (mahşer yeri) de denir. Burada bulunanların nasıl da’vet edileceklerini âlimlerimiz başka başka söyledi. Tefsîrlerde anlatildigi gibi, sahîh hadîslerde de bildirilmişdir. Allahü teâlânin en önce hükm edecegi, kâtillerdir. Ve en önce ecrlerini verecegi kimseler de îmâni dogru olan a’mâlardır. Evet! Bir münâdî nidâ eder ki: (Dünyâda görmekden men’ olunanlar nerededirler?) Onlara denilir ki: (Siz Allahü teâlânın cemâline bakmağa herkesden dahâ çok lâyıksınız). Bundan sonra cenâb-ı Hak, onlara hayâ mu’âmelesi eder de (Sağ tarafa gidiniz!) buyurur.

Bunlar için bir sancak bağlanıp Şu’ayb "aleyhisselâm"ın eline verilir. Şu’ayb "aleyhisselâm" onlara imâm olur. Onlarla berâber, nûr meleklerinden, hesâbsız melek vardır. Adedlerini Allahü teâlâdan başka kimse bilmez. Onların yanına varırlar. Ve sırâtı yıldırım gibi geçerler. Sabrda ve hilmde onlardan herbiri, Abdüllah ibni Abbâs "radıyallahü anhümâ"[1] ve ona bu ümmet içinde, benzeyen kimseler gibidir.

Bundan sonra (Belâlara sabr edenler nerededir?) diye nidâ olunur. Ve meczûmîn ya’nî cüzzâm denilen miskin hastaları ve sârî hastalıklara yakalanmış olanlar getirilir. Allahü teâlâ, onlara selâm verir. Onlar dahî sağ tarafa emr olunurlar. Onlar için de, yeşil bir sancak bağlanır. Eyyûb "aleyhisselâm"ın eline verilir. Eshâb-ı yemînin imâmı olur. Mübtelâ olanın sıfatı sabr ve hilmdir. Ukayl ibni Ebî Tâlib "radıyallahü anh" ve bu ümmetden Onun emsâli gibi olanlar böyledir.

Bundan sonra nidâ olunur ki: (İslâm düşmanlarının yalanlarına, iftirâlarına aldanmayıp, Ehl-i sünnet i’tikâdına sımsıkı sarılan ve bu doğru îmânını ve nâmûsunu kemâl derecede muhâfaza eden îmânlı ve iffetli gençler nerededirler?) Bunlar da getirilir. Allahü teâlâ bunlara da selâm verip, merhabâ, der. Ve murâd buyurduğu kelâm ile iltifât eder. Bunlara dahî (Sağ tarafa gidiniz) buyurur. Bunlar için de, bir sancak bağlanıp Yûsüf "aleyhisselâm"ın eline verilir. Yûsüf "aleyhisselâm" onların imâmı olur. Böyle gençlerin sıfatı harâmlardan, yabancı kadın ve kızlardan sakınmakdır. Râşid bin Süleymân "rahimehullahü teâlâ" ve bu ümmetden onun emsâli gibi olanlar böyledir.

Bundan sonra bir nidâ dahî çıkar ki: (Allahü teâlâ için birbirlerine muhabbet edenler ve müslimânları sevenler ve kâfirleri, mürtedleri sevmiyenler nerededir?) denir. Onlar dahî Allahü teâlânın huzûruna götürülür. Allahü teâlâ, onlara da merhabâ deyip, ne murâd buyurur ise, onunla iltifâta mazhar olurlar. Sağ tarafa gitmeğe emr olunurlar. Allahü teâlânın düşmanlarını sevmiyenlerin sıfatı da sabr ve hilmdir ki dünyevî sebeblerden dolayı mü’minlere ne darılırlar ve ne de kötülük ederler. Hazret-i Alî "radıyallahü anh" ve bu ümmetden Ona benzeyenler bunlardandır.

Bundan sonra, bir nidâ dahî çıkar ki: (Allahü teâlânın korkusundan harâm işlemiyenler ve ağlayanlar nerededir?) denir. Onlar da götürülür. Bunların gözyaşları, şehîdler kanı ve ulemânın mürekkebi ile dartılır. Gözyaşı ağır gelir. Bunların da sağ tarafa gitmesi emr olunur. Onlar için her renkle süslenmiş bir sancak bağlanır. Zîrâ bunlar, muhtelif harâm işliyenlerin arasında bulunduğu, Allah rahîmdir, afv eder diye aldatılmağa çalışıldığı hâlde, harâm işlememişlerdi. Çeşidli günâhlardan sakınarak Allahü teâlânın korkusundan ağlamışlardı. Meselâ, biri Allahü teâlânın korkusundan, biri dünyâya düşkün olmakdan ve öbürü pişmânlıkdan ağlamışdı. Bunların sancakları Nûh "aleyhisselâm"a verilir. Âlimler onların önlerine geçmek isterler. (Bunların ağlamalarının Allah için olmasını biz öğretdik) derler. Bir nidâ gelir ki: (Yâ Nûh, olduğun gibi dur!). Nûh "aleyhisselâm" hemen durur. O cemâ’at de Onunla berâber dururlar.

Ehl-i sünnet âlimlerinin mürekkebi ile şehîdlerin kani dartilir. Âlimlerin mürekkebi agir gelip, sag tarafa emr olunurlar. Şehîdler için de safranli bir sancak emr olunur. Yahyâ "aleyhisselâm"in eline verilir. Yahyâ "aleyhisselâm" önlerinden gider. Âlimler önlerine geçmek istiyerek derler ki: (Şehîdler bizim ilmimizden ögrenerek çarpişdilar. Biz onlardan ileri gitmege dahâ ziyâde lâyikiz). Bu zemânda Allahü teâlâ lütfünü ortaya koyup, meâlen buyurur ki: (Âlimler benim yanimda Peygamberlerim gibidir). Âlimlere hitâben: (Dilediginiz kimselere şefâ’at ediniz) buyurur. Âlimler, ehl-i beytine ve komşusuna ve mü’min kardeşlerine ve talebelerinden kendilerine tâbi’ olanlara şefâ’at ederler.

Şöyle ki, âlimlerden her biri için bir melege nidâ etdirilir. Melek insanlara bagirir ki: (Filân âlime Allahü teâlâ şefâ’at etmekle emr eyledi. Kim ki onun bir işini görüverdiyse, yâhud bir lokma yemek yidirdiyse, yâhud bir içim su verdiyse, yâhud kitâblarini yaydi ise, onlara şefâ’at edecekdir) der. O âlime bir iyilik yapanlar, kitâblarını dağıtanlar kalkarlar. O âlim de, o kimselere şefâ’at eder.

Hadîs-i şerîfde bildirildi ki, en önce şefâ’at edenler Resûllerdir. Sonra Nebîler "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât", sonra Âlimlerdir. Âlimler için bir beyâz sancak bağlanır. İbrâhîm "aleyhisselâm"a verilir. İbrâhîm "aleyhisselâm" gizli ma’rifetleri ortaya çıkarmak bakımından Resûllerin en ileride olanıdır. Bunun için sancak kendisine verilir.

Bundan sonra yine bir münâdî nidâ eder ki: (Nafakası için hergün çalışıp terliyen ve kazandığı ile kanâat eden fakîrler nerededir?) denir. Fakîrler de Allahü teâlânın huzûruna götürülür. Allahü teâlâ taltîf edip, (Merhabâ ey dünyâ kendileri için zindân olan kimseler) buyurur. Bunların da Eshâb-ı yemîn (Cennet ehli) ile berâber olmaları emr olunur. Bunlar için de, bir sarı sancak bağlanıp, Îsâ "aleyhisselâm"ın eline verilir. Îsâ "aleyhisselâm" bunlara imâm olur.

Bundan sonra yine bir münâdî nidâ eder ki: (Agniyâ ya’nî şükr eden, mallarini, paralarini, dînî kuvvetlendirmek, müslimânlari zâlimlerden korumak için veren zenginler nerededir?) denir. Onlar da götürülür. Onlara ihsân etdigi şeyleri cenâb-i Hak, beşyüz sene ta’dâd etdirir. Ya’nî zenginlik ile ne yapdıklarının hesâbını sorar. Bunlar için dahî renklerle bir sancak bağlanıp Süleymân "aleyhisselâm"a verilir. Süleymân "aleyhisselâm" bunlara imâm olur. Bunlara da, Eshâb-ı yemîne ulaşmalarını emr buyurur.

Hadîs-i şerîfde bildirildi ki, dört şey, dört şeye şehâdet etmelerini taleb ederler. Malları ile, mevki’leri ile müslimânlara eziyyet edenlere nidâ olunur ki, (Sizi Allahü teâlâya ibâdetden ne mal meşgûl etdi?). Onlar der ki: (Allahü teâlâ bize mülk ve rütbe verdi. Bizi onlar, Allahü teâlânın hakkını yerine getirmekden men’ eyledi). Yine onlara (Mal mülk cihetinden siz mi büyüksünüz, yoksa Süleymân "aleyhisselâm" mı büyükdür?) denir. Onlar (Süleymân "aleyhisselâm" büyükdür) derler. (Öyle ise, onu benim için ibâdet etmekden, o mal mülk men’ etmedi de sizi mi men’ etdi) buyurur.

Bundan sonra, (Ehl-i belâ nerededir?) denilir. Onlar da getirilir. Onlara denilir ki: (Sizi Allahü teâlâya ibâdetden men’ eden şey nedir?) Onlar da derler ki: (Allühü teâlâ, bizi dünyâda derdlere, sikintilara mübtelâ kildi. Onun için zikrinden ve hakkiyle ibâdetden mahrûm olduk). Onlara denilir ki:(Belâ cihetinden size gelen belâ mı, yoksa Eyyûba "aleyhisselâm" gelen belâ mı çok idi?). Onlar (Eyyûb "aleyhisselâm"a gelen çok idi) derler. (Öyle ise, Onu Allahü teâlânın zikrinden ve Onun dînini kullarına yaymakdan ve hakkını ikâmeden belâ men’ etmedi de sizi mi etdi) denir.

Bundan sonra (Gençler ve memlûkler ya’nî köle ve câriyeler nerededir?) derler. Onlar da, Allahü teâlânın huzûruna getirilir. Onlara denilir ki; (Sizi Allahü teâlâya ibâdetden men’ eden şey nedir?). Onlar da, (Allahü teâlâ bize cemâl ve güzellik verdi. Onunla aldandik, gençlik zevklerine daldik. Gençlik bizde hep kalacak sandik. Allahü teâlânin dînini ögrenmedik. Hakkini yerine getiremedik) derler. Memlûkler de (Kölelik ve câriyelik ve beğlere kulluk etdik. Dünyâ büyüklerine tapındık. Din câhili kaldık. Aldandık. Yâ Rabbî, Senin hakkını yerine getirmekden mahrûm olduk) derler. Onlara hitâben denilir ki; (Siz mi, yoksa Yûsüf "aleyhisselâm" mı dahâ güzel idi?) Onlar (Yûsüf "aleyhisselâm" idi) derler. (Öyle ise, hazret-i Yûsüfü, kul itâ’atinde iken hakkullahı ikâme etmekden hiç birşey men’ etmedi de sizi mi etdi) denir.

Bundan sonra (Çalışmıyan, tenbel, fukarâ nerededir?) diye nidâ olunur. Onlar da götürülür. Onlara da, (Sizi Allahü teâlâya kulluk vazîfesini yapmakdan men’ eden nedir?) denilir. Onlar (İş yapmadık. San’at öğrenmedik. [Kahvelerde, sinemalarda, maçlarda vakt geçirdik.] Allahü teâlâ da, bizi dünyâda fakîrlik ile mübtelâ kıldı. Fakîrlik ve tenbellik bizim kulluk vazîfemizi yapmamıza mânî’ oldu) derler. Onlara hitâben, (Siz mi dahâ fakîrdiniz, yoksa Îsâ "aleyhisselâm" mı?) diye süâl olunur. Onlar da (Îsâ "aleyhisselâm" bizden dahâ fakîr idi) derler. (Öyle ise, o kadar fakîrlik Onu kulluk vazîfelerini yapmakdan, din bilgilerini yaymakdan men’ etmedi de, sizi mi men’ etdi?) denir.

Bir kimse bu dört şeyden birine yakalanirsa, bunlarin sâhibini düşünsün! Peygamberimiz "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" düâsinda (Yâ Rabbî! Zenginlik ve fakîrlik fitnesinden sana siginiyorum) diye düâ ederdi.

Îsâdan "aleyhisselâm" ibret aliniz ki, dünyâda birşeye mâlik olmadi. Bir yün cübbeyi yirmi sene giydi. Seyâhati esnâsinda, ancak bir bardak ve bir kara kilim ve bir taragi vardi. Birgün, birinin, eli ile su içdigini gördü. Bardagi atdi. Birgün de, bir adamin eliyle sakalini tararken gördü. Taragi da atdi. Der ki, benim hayvanim ayagimdir. Evim magaralardir. Yiyecegim yerin otlaridir. Içecegim irmaklarin sularidir. [
Hâlbuki, islâm dîni böyle degildir. Çalişip halâl kazanmak ibâdetdir. Çok çalişip, çok kazanmak ve kazandigini, islâmiyyetin emr etdigi iyi yerlere vermek lâzimdir.

(Râmûz-ül-ehâdîs)de yazılı hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Eshâbım için, fakîr olmak se’âdetdir. Âhir zemânda gelecek olan ümmetim için, zengin olmak se’âdetdir.) Şimdi âhir zemândayiz. Günâh işleyenlerin, fitne çikaranlarin, ibâdetlere bid’at karışdıranların çoğaldığı bir zemândayız. Bu zemânda halâlı, harâmı, bid’atleri ve küfre sebeb olan şeyleri ögrenmek ve bunlara uymak ve halâl yoldan kazanarak zengin olmak büyük ibâdetdir. Kazandigi ile fakîrlere ve Ehl-i sünnet bilgilerini yayan müslimânlara yardim etmek büyük se’âdetdir. Bu se’âdete kavuşanlara müjdeler olsun!
]

Allahü teâlânin indirdigi ba’zı suhûflarda da bildirilmişdir ki, (Ey Âdem oğlu! Hastalık ve günâh işlemek hayât hâllerindendir. Müte’ammiden [kin güderek] adam öldürmenin keffâretinden, hatâen öldürmenin keffâreti ehven görülür, buna kısâs olunmaz ise de, bu da çok kötü işdir. Bundan da sakın!)

Büyük günâhların sâhibinin kalbinde îmân varsa, azâbdan sonra şefâ’ate kavuşur. Allahü teâlâ, onlara ikrâm eder. Binlerce sene geçdikden sonra, onlari Cehennemden çikarir. Hâlbuki, Cehennemdekilerin derileri yandikdan sonra, tekrâr yaratilmakdadir. Hasen-i Basrî "rahmetullahi aleyh",[1] (Keşke ben, böyle olan kişi olsaydim) buyururdu. Şübhe yokdur ki, Hasen-i Basrî "rahmetullahi aleyh" âhiret hâllerini iyi bilen bir zâtdir. Kiyâmet gününde, bir müslimân getirilir. Onun hiç hasenesi (iyiligi) yokdur ki, mîzâninda agir gelsin. Allahü teâlâ, onun îmânina hürmeten ona rahmet olarak buyurur ki: (Insanlara git, sana hasene ve sevâb verecek bir kimse ara. Onun ikrâmi sebebiyle Cennete giresin!). O kimse gider. Insanlar arasinda arzûsuna kavuşduracak bir kimse arar. Hâlini anlatacak bir kimse bulamaz. Kime söyler ve sorarsa: (Benim de mîzânimin hafîf gelmesinden korkuyorum. Ben senden dahâ çok muhtâcim) der. Bu hâline çok üzülür. Yanina bir kişi gelerek, (Ne istiyorsun?) der. Bu da, (Bir haseneye [sevâba] muhtâcim. Onu belki bin kişiden istedim. Her biri behâne edip esirgediler) der. Bu kişi, ona der ki, (Allahü teâlânin huzûruna vardım. Sahîfemde bir sevâbdan başka sevâb bulamadım. O da beni kurtarmağa yetmez. Onu sana hibe edeyim. Benden onu al!). O kimse, ferah ve sevinçli olarak gider. Allahü teâlâ, o kulun hâlini bildiği hâlde, (Nasıl geldin?) diye süâl eder. O kişi ile olan mâcerâyı haber verir. O hasenesini veren kulu da Allahü teâlâ huzûruna çağırır. Buyurur ki: (Îmân sâhiblerine benim keremim, senin kereminden, ihsânından dahâ çokdur. Din kardeşinin elinden tut, Cennete gidiniz).

Mîzânın iki gözü berâber olup, sevâb gözü ağır gelmezse, Allahü teâlâ buyurur ki: (Bu, ne Cennet ehlindendir, ne de Cehennem ehlindendir). Bunun üzerine, bir melek; bir sahîfe getirip seyyiât [günâh] kefesi üzerine kor ki, onda yalnız (üf) yazılmışdır. O göz hasene üzerine ağır basar. Çünki (üf) lâfzı, anaya, babaya isyân kelimesidir. Kişi bununla, Cehenneme atılması emr olunur. O kişi ise, iki tarafa bakınır. Allahü teâlâ tarafından kendisinin çağrılmasını talep eder. Allahü teâlâ bunu çağırır. Ve der ki: (Ey âsî kul! Niçin seni çağırmamı istiyorsun?) O kul: (Yâ Rabbî! Anladım ki anama babama âsî olduğum için Cehenneme gideceğim. Onların azâbını bana ilâve buyur da, (Onları Cehennemden azâd et!) deyince, Allahü teâlâ buyurur ki: (Anana babana dünyâda âsî oldun. Âhıretde ikrâm etdin. Onların elinden yapış da, Cennete götür).

Cennete gönderilmiyenleri melekler yakalarlar. Çünki melekler, âhıret ahkâmını çok iyi bilirler. Hattâ, âhıretden nasîbi olmıyan bir kavme nidâ olunur ki, bunlar âhıretin odunudurlar. Cehennemi doldurmak için halk olundular. Onlara hitâben Allahü teâlâ Sâffât sûresi yirmidördüncü âyetinde meâlen, (Onları durdurun, onlar süâl olunacaklardır) buyurur.

Bunlar habs olunurlar. Tâ ki, kendilerine, Sâffât sûresi yirmibeşinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Size ne oldu ki, birbirinize yardım etmiyorsunuz?) buyuruluncaya kadar kalırlar. Böylece, teslîm olurlar. Günâhlarını i’tirâf ederler ve hepsi Cehenneme gönderilirler. Bu şeklde ümmet-i Muhammedin büyük günâh işliyenleri getirilir. Ihtiyâr, genç, erkek, kadin nerede ise hepsi bir araya toplanir. Cehennemin bekçisi olan (Mâlik) onlara bakdigi vakt der ki: (Siz, eşkiyâ zümresindensiniz. Ammâ görüyorum ki, ne eliniz baglanmiş ve ne de yüzünüz kararmiş. Sizden güzel kimse Cehenneme gelmedi). Onlar da (Yâ Mâlik! Biz Muhammed aleyhisselâmin ümmetiyiz. Lâkin işledigimiz günâhlar Cehenneme sürükledi. Bizi birak da günâhlarimiza agliyalim) derler. Mâlik onlara: (Aglayiniz! Fekat şimdi size aglamak fâide vermez!) der.

Nice orta yaşlilar (derdlerim, sikintilarim artdi!) diyerek aglarlar.

Bir ihtiyâr erkek ellerini beyâz sakali üzerine koyup (Âh gençlik geçdi. Elem, üzüntü artdi. Zelîl oldum, rezîl oldum!) diye aglar.

Nice delikanlilar (Âh gençligi elden kaçirdim! Ya’nî gençliğimin kıymetini bilmedim!) diye ağlarlar.

Nice kadınlar, saçlarından tutup (Eyvâh! Yüzüm kara oldu, rezîl oldum!) diye ağlarlar.

Allahü teâlâ tarafından (Yâ Mâlik! Bunları birinci Cehenneme koy) diye nidâ gelir. Cehennem bunları içine alırken, (Lâ ilâhe illallah) diye bağırışırlar. Cehennem bu sözü işitince, bunlardan beşyüz senelik öteye kaçar. [Bir şeyin çok olduğunu bildirmek için, bunu büyük rakamla bildirmenin Arabistânda âdet olduğu (İbni Âbidîn)in[1] (El-hazer vel-ibâha) kısmında yazılıdır. Ya’nî büyük rakamlar, mikdârı değil, çokluğu bildirirler.] Yine bir nidâ gelir ki: (Ey Cehennem! Bunları içine al! Yâ Mâlik! Bunları birinci Cehenneme koy!) Bu zemân gök gürültüsü gibi, bir gürültü işitilir. Cehennem bunların kalblerini yakmak isteyince, Mâlik, Cehennemi men’ eder. (Ey Cehennem, kendisinde Kur’ân-ı kerîm olan ve îmân kabı olan kalbi yakma! Rahmân olan Allahü teâlâya secde eden alınları yakma!) der. Bu hâl üzre, Cehenneme atılır. Görülür ki, bir kişinin feryâdı Cehennem ehlinin seslerinden dahâ çokdur. Bunu Cehennemden çıkarırlar. Hâlbuki, derisi yanmış. Allahü teâlâ ona: (Sana ne oldu ki, Cehennem ehlinin en çok bağıranı sensin?) buyurur. O kişi der ki: (Yâ Rabbî! Beni hesâba çekdin. Senin rahmetinden dahâ ümmîdimi kesmedim. Bilirim ki, sen beni işitirsin. Onun için çok bağırdım) der. Allahü teâlâ, meâl-i şerîfi, (Bir kimse Allahü teâlânın rahmetinden ümmîdini keserse, o kimse ehl-i dalâletdir) olan Hicr sûresinin ellialtıncı âyet-i kerîmesi ile hitâb buyurup, (Git seni mağfiret etdim) der.

Yine bir kişi Cehennemden çıkar. Allahü teâlâ: (Ey kulum, Cehennemden çıkdın. Hangi amelinle Cennete gireceksin?) diye süâl eder. O kul: (Yâ Rabbî! Ben âcizim, azıcık şeyden başka bir şey istemem) der. O kimse için Cennetden bir ağaç gösterilir. Allahü teâlâ: (Gördüğün şu ağacı sana versem, başkasını ister misin?) buyurur. O kul; (Yâ Rabbî! İzzetin ve celâlin hakkı için, başkasını istemem) der. Allahü teâlâ (Bu sana benden hibe olsun!) buyurur. O ağacın meyvesinden yiyip gölgesinde gölgelendikden sonra, ondan dahâ güzel başka bir ağaç gösterilir. O kimse, o ağaca çokca bakar. Allahü teâlâ: (Sana ne oldu? Ona da mı muhabbet etdin?) buyurur. O kul, (Evet yâ Rabbî) der. Allahü teâlâ: (Sana onu da versem, başkasını istemez misin?) buyurur. (İstemem yâ Rabbî) der. O ağacın meyvesinden yir. Gölgesinde gölgelenir. Ondan dahâ güzel bir ağaç gösterilir. Bu kimse, ona da bakakalır. Cenâb-ı Hak ona hitâben: (Bunu da sana versem, başkasını istemez misin?) buyurur. (İzzetin hakkı için, istemem yâ Rabbî) der. O zemân, Cenâb-ı Hak, râzı olup, o mü’min kimseyi, afv buyurur. Cennete idhâl eder.

Âhıretin şaşılacak işlerindendir ki, bir kişi de Allahü teâlânın huzûruna götürülür. Allahü teâlâ, onu hesâba çeker. Hasenât ve seyyiâti dartılır. O kimse, herhâlde bilir ki, Allahü teâlâ, o zemân, o kimsenin hesâbından başka bir şeyle meşgûl olmadı. Fekat öyle değil. Belki o anda milyonlarca, sayısını Allahü teâlâdan başka kimse bilemiyeceği mikdârda kimselerin hesâbına bakıldı. Onların her biri zan eder ki, hesâb, o anda ancak ona mahsûsdur.

Orada ba’zısı ba’zısını görmez. Birisi diğerinin kelâmını işitmez. Belki, her biri, Cenâb-ı Hakkın perdeleri altındadır. Sübhânallah ki, ne kuvvet ve ne büyük kudretdir. İşte bu Lokman sûresinin yirmisekizinci âyetinin, (Sizin dünyâda ve sonra âhıretde yaratılmanız bir nefes alacak kadar zemândadır) meâl-i şerîfi ile bildirilen zemândır. Cenâb-ı Hakkın bu kavlinde sırlar vardır ki, o zemânsız ve mekânsız olmak sırrıdır. Çünki, Allahü teâlânın mülkü için, ef’âli ve işleri için had ve gâye yokdur. Fe-subhânallah ki, fi’llerinden hiçbiri başka işleri yapmasina mâni’ olmaz.

İşte bu zemânda, kişi oğluna gelir ve: (Ey oğul! Ben sana elbiseler giydirdim ki, sen kendin elbise giymeye kâdir değildin. Seni doyurdum ve su verdim ki, bunlardan elbette sen âciz idin ve çocukluğunda seni muhâfaza eyledim ki, sen kendine zarar veren şeyleri def’ etmeğe ve fâide veren şeyi istemeğe kâdir değildin. Nice meyveleri benden istedin. Satın alıp sana getirdim. Sana dînini, îmânını öğretdim. Seni Kur’ân-ı kerîm hocasına gönderdim. Lâkin, işte kıyâmetin şiddetini görüyorsun. Günâhımın çokluğunu da biliyorsun. Bir mikdârını üzerine al! Tâ ki, günâhım azalsın. Bana bir iyilik, bir sevâb ver ki, mîzânım onun sebebi ile ziyâde olsun) der. Oğlu ondan kaçar ve der ki: (O bir sevâba, ben senden dahâ çok muhtâcım).

Böylece, evlâd ile ana arasında bu mu’âmele geçer, zevc ve zevce de birbirleriyle böyle konuşurlar. Kardeş kardeşle bu mu’âmeleyi yaparlar. İşte Allahü teâlâ hazretlerinin (Abese) sûresinin yirmidördüncü âyetinin, (O gün insân kardeşinden ve ana evlâdından kaçar) meâl-i şerîfi bu hâli haber vermekdedir.

Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (İnsanlar kıyâmet günü çıplak haşr olunurlar). Âişe-i Sıddîka "radıyallahü anhâ" vâlidemiz, bunu işitdikleri vakt, (Ba’zısı ba’zısına bakmazlar mı?) buyurdu. Peygamber efendimiz "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" Abese sûresindeki, (Kıyâmet gününde herkesin hâli, kendisini diğerinin hâlinden ve durumundan uzaklaşdırır) meâlindeki otuzyedinci âyet-i kerîmeyi okuyuverdiler. Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" bu hadîs-i şerîfi ile murâd buyurdular ki, kıyâmet gününün şiddeti ile meşakkati, insanların birbirlerine bakmalarına mâni’ olur.

İnsanlar bu zemânda bir yerde toplanırlar. Onların üzerine siyâh bir bulut gelir. O bulut insânlar üzerine (Suhûf-i müneşşere) ya’nî amel defterlerini yağdırır. Mü’minin sahîfesi, sanki gül yaprağı üzerine yazılmışdır. Kâfirlerin ise, sedir yaprağı üzerine yazılmış gibidir.

Sahîfeler uçarak iner. Herkesin sağ veyâ sol tarafından gelir. Bu ise, ihtiyârî değildir. Nitekim, Cenâb-ı Hak, İsrâ sûresinin onüçüncü âyetinde meâlen, (Biz azîm-üş-şân insan için sahîfesi açılmış olarak kendisine vâsıl olan kitâb göndeririz) buyurur.

Âlimlerden ba’zıları buyurur ki, Kevser Havzı Sırâtı geçdikden sonra getirilir. Bu ise, yanlışdır. Zîrâ Sırâtı geçen kimse, bir dahâ Havza gelmez.

Yetmişbin [ya’nî pek çok] kimse ki sıkıntılı hesâba çekilmeden Cennete girerler. Onlar için mîzân kurulmaz. Onlar sahîfeler almazlar. Ancak onlara verilen sahîfeler üzerinde, (Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah. Bu filân ibni filânın Cennete girmesinin ve Cehennemden kurtulmasının berâtıdır) yazılıdır. Bir kulun günâhları mağfiret olduğu vakt, bir melek onu Arasât meydânına götürür. Ve nidâ ederek: (Bu filân oğlu filândır. Allahü teâlâ, onun günâhını afv eyledi. Bir dahâ şakî olmıyacak, se’âdetle sa’îd oldu) der. O kimseye, bu makâmdan ziyâde sevgili hiçbir makâm olmaz.

Kıyâmet gününde, Resûller "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" minberler üzerindedirler. Her bir Resûlün minberi, kendi mertebesi mikdârıncadır. Ulemâ-i âmilîn, ya’nî Ehl-i sünnet i’tikâdında olan ve bildikleri ile amel eden âlimler "rahmetullahi aleyhim ecma’în" dahî nûrdan kürsîler üzerinde olurlar. Allahü teâlânın dînini korumak ve yaymak için şehîd olanlar ile sâlihler, ya’nî ahkâm-ı islâmiyyeye uymuş olanlar, Kur’ân-ı kerîmi hürmet ile ve tegannî etmeden okuyan hâfızlarla, ezânı sünnete uygun olarak okuyan müezzinler, toprağı miskden olan yerlerdedirler. Bunlar, ahkâm-ı islâmiyyeye tâbi’ olarak, iyi amel işledikleri için, kürsi sâhibidirler ki, Âdem aleyhisselâmdan Fahr-i âlem "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" efendimize kadar gelen bütün Peygamberlerden sonra kendilerine, şefâ’at izni verilecek olanlardandır.

Hadîs-i şerîfde bildirildi ki, (Kur’ân-ı kerîm kıyâmet gününde yüzü güzel ve ahlâkı güzel bir kimse sûretinde gelir. Kendisinden şefâ’at taleb olunur ve şefâ’at eder. Kendisini mûsikî ile [gazel okur gibi okuyanlardan ve çalgı ve oyun yerlerinde keyflenmek için okuyanlardan ve para kazanmak için] okuyanlardan da’vâcı olur. Böyle kimselerden hakkını ister. Râzı olduğu kimseleri alıp Cennete götürür).

Dünyâ [ya’nî ibâdet etmeye mâni’ olan ve harâm işlemeye sebeb olan şeyler ve kimseler] da, ihtiyâr, ak saçli ve kadinlarin en çirkini sûretinde görülür. İnsanlara denilir ki: (Siz bunu bilir misiniz?) Onlar: (Biz bundan Allahü teâlâya sığınırız) derler. (Siz dünyâda buna kavuşmak için birbirinizle çekişirdiniz. Birbirinize de buğz ederdiniz) denilir.

Bu şeklde Cum’a dahî sevimli bir insan sûretinde gösterilir. Mü’minler ona dikkat ile bakarlar. Cum’a gününe kıymet verenleri misk ve kâfûr kumları üzerinde hıfz eder. Cum’a nemâzı kılan mü’minler üzerinde nûr bulunur ki, herkes ona bakıp te’accüb ederler. Cum’a gününe yapdıkları saygı sebebi ile Cennete götürülürler.

Ey müslimân kardeşim! Allahü teâlânın rahmetine ve Kur’ân-ı kerîmin ve islâmın ve Cum’anın cömerdliğine bak ki, Kur’ân-ı kerîm ehli nasıl kıymetlidir. Nemâz, oruc, zekât, sabr ve güzel ahlâkdan ibâret olan islâmiyyet ise ne kadar çok kıymetlidir.

Ölüm zemânında insanın çırpınmasından, sıkıntılı görünmesinden ma’nâ çıkaran kimseye kıymet verilmez. Zîrâ yevm-i Hendekde Peygamber "sallallahü aleyhi ve sellem" efendimizin (Ey, çürüyecek olan cesedlerin Rabbi ve yok olacak olan rûhların yaratıcısı olan Rabbim!) düâsı gösteriyor ki, Allahü teâlânın dilediği her cesed çürür. Ve rûhlar da, kıyâmet zemânı gelince, fenâ bulur. Bunların hepsinin yaratıcısı ve Rabbi Allahü teâlâdır. Bu anlatılanların hepsi, ayrı ayrı ilmlere muhtâcdır. Diğer kitâblarımızda bunları anlatdık.

İmâm-ı Gazâlî "rahmetullahi aleyh" burada âhıret hâllerini gâyet kısa bir şeklde anlatdığını haber veriyor. Diyor ki, biz bu kitâbda, Ehl-i sünnetin tarîklerine müslimânlar sülûk etsin için, ihtisâr kasd eyledik. İslâmiyyetin aleyhine olan bid’atlere [mezhebsizlere, dinde reformculara] iltifât etme! Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden Ehl-i sünnet âlimlerinin çıkardıkları, anladıkları ma’nâlara sarıl! Başkalarının, insan şeytânlarının uydurduğu bid’atlere aldanma! Onlardan sakın! Bu sebebden, mü’minleri, Ehl-i sünnet yoluna sarılanları müjdele!

Allahü teâlânın emni ve keremi ve ihsânı ile, ismet ve muvaffakiyyet isteriz. Âmîn ve hasbünallah ve ni’mel-vekîl ve sallallahü alâ Muhammedin ve âlihi vesahbihi ecma’în.

Âdem oğlu aç gözünü, yeryüzüne kıl, bir nazar,
gör bu latîf çiçekleri, hangi kuvvet yapar, bozar.

Herbir çiçek bir nâz ile, öğer Hakkı, niyâz eder,
kurdlar, kuşlar, durmaz söyler, ol Hâlıka âvâz eder.

Öğer onun kâdirliğin, herbir işe hâzırlığın,
ille onun kâhirliğin, anlayınca, rengi döner.

Rengi döner günden güne, toprağa dökülür yine,
bu ibretdir anlayana, hakîkatı, ârif sezer.

Ger bu sırrı duya idin, yâ bu gammı yiye idin,
yerinde eriye idin, insan değil misin, meğer.

Bilir, gelen gider imiş, konan geri göçer imiş,
mevt şerbetin içer imiş, her kim, bu ma’nâdan geçer.

 
 

SAAT

 
 
  Sık Kullanılanlara Ekle
site içi özel arama (islam anahtarı )

Üye Girişi


Kullanıcı Adı:

Şifre:

Şifremi unuttum

kayıt ol

 

 
 
 
 

DUYURULAR

 

Duyuru Panosu

Kullanıcılarımız toplam 13224 mesaj gönderdiler
Toplam 473 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: bekir öztürk
üyemiz olmak için
buraya tıklayın
forumda sınırsız
paylaşıma
katılın

 

 

 
 

mediaplayer

Kur'an-ı Kerim Ziyafetleri
islamanahtarı radıo
radyo ve tv yayınları
ezgiler
şiirler
namaz öğreniyorum
mehter marşları
Belgeseller
filmler
klipler
tiyatrolar
kutsal yolculuk hacc
mealler
tefsir dersleri
kur'an öğreniyorum
İlahiler
ezan-ı muhammedi
nakşibendi cemaati
islami videolar
mübarek geceler
sevgili peygamberim
ilahi ve kasideler
hutbeler
eshab-ı kiram serisi
evliyalar serisi
silsile-i aliyye
cennet ve cehennem

 

 
 

menü




HZ.MUHAMMED (S.A.V)
Sitene Ekle
 
http://www.islamanahtari.com/ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol