Osmanlı Sultanlarının ahlakı
Sual: Mısırlı bir yazar, "Osmanlıların savaşlarda kazandığı zaferler, İslam’a şeref vermiştir. Ancak Osmanlı elinde İslam, manasından çok şey kaybetmiş, gelişmesi durdurulmuş, ilme gereken önem verilmemiş, ictihad durdurulup fıkıh ilmi de dondurulmuştur. Nihayet İslam, Osmanlıların bağlayıcı kaydından kurtulup bağımsızlığını kazanmıştır" diyor. Bir cevap verir misiniz? CEVAP İslamiyet’e şeref verilemez. Ondan şeref alınır. Hazret-i Ömer, (Biz, zelil, aşağı kimselerdik. Allahü teâlâ, bizleri müslüman yapmakla şereflendirdi) buyuruyor. İslamiyet’in, her çeşit fazilet ve şerefler kaynağı olduğunu bilmeyen, İslamiyet’e şeref verilecek zanneder.
İstanbul’dan Viyana’ya doğru giden İslam ordusu, Belgrad yakınlarında, bir su başında, mola verir. Çeşme, abdest alan, kablarına su koyan askerlerle doludur. Yakındaki kilisenin papazı, bir hile düşünür, güzel kızları süsler, ellerine birer kab verip, çeşmeye gönderir. Papaz gizlice seyreder. Kızlar gelince, askerler hemen çekilirler. Kızlar rahatça doldurup kiliseye dönerler. Papaz, İslam askerlerinin bu güzel ahlakını, edebini ve merhametini görünce, haçlı kumandanlarına, (Bu ordu hiç yenilemez, boş yere kan dökmeyin) diye haber gönderir.
Hadimül-Haremeyn Yazar, İngiliz Lord Davenport’un kitabını okumuş olsaydı, (İslam ordusu gittiği her yere, adalet, fazilet ve medeniyet götürmüştür. Boynu bükük mağlup düşmanı daima af ile karşılamıştır) bilgisini öğrenir de, biraz edepli davranırdı. Abbasilerden sonra, halifelere zindan hayatı yaşatanlar, hutbelerde kendilerine, Sultanül-haremeyn demekten çekinmiyorlardı.
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethedip, hilafeti esaretten kurtarınca, alışkanlıkla kendine de Sultanül-haremeyn diyen hatibe, (Benim için, o mübarek makamların hizmetçisi olmaktan daha büyük şeref olamaz. Bana Hadimül-haremeyn deyin) buyurmuştur. İslam ahlakını, Osmanlılar mı, yoksa Mısırlılar mı dondurmuş, buradan da anlaşılmaktadır.
İkinci Abdülhamid Han, siyasal bilgileri birincilikle bitirene, her sene sarayda görev verir, böylece, gençleri çalışmaya teşvik ederdi. Katip seçilen Esad bey, Hatırat-ı Abdülhamid Han-ı Sani kitabında diyor ki:
Bir gece yarısı şifre yazdım. İmza için, sultanın yatak odası kapısını çaldım. Açılmadı. Bir daha vurdum. Yine açılmadı. Üçüncüyü vuracağım anda, kapı açıldı. Karşıma çıkan sultan, havlu ile yüzünü siliyordu. (Evlat, seni beklettim. Kusuruma bakma, ilk çalışta kalkmıştım. Gece yarısı, mühim bir imza için geldiğini anladım. Abdestsiz idim. Bu milletin hiçbir kağıdını abdestsiz imzalamadım. Abdest almak için geciktim) dedi. Besmele çekerek imzalayıp, (Hayırlı olsun inşaallah) dedi. İşte Osmanlı sultanları İslamiyet’e böyle bağlı, böyle saygılı idi.
Eyyup Sabri Paşa Mirat-ül Haremeyn kitabında diyor ki:
(Sultan Abdülmecid Han, Mustafa Reşit Paşanın mason olduğunu, İslamiyet’e aykırı bir yol tuttuğunu anlayınca, üzüntüsünden hastalandı. Yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunup irade-i şahane alınıyordu. Sıradaki bir yazı için, Medine halkının bir dilekçesi okunacak denildi. (Durun, okumayın, beni oturtun) buyurdu. Arkasına yastık konup, oturtuldu. (Onlar, Resulullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten haya ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat, okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin!) buyurdu. Ertesi gün vefat etti.)
İşte, Osmanlı sultanlarının ahlakı, hayası ve dine saygıları böyle idi.
Osmanlı, İslamiyet’i dondurdu sözünde, sinsi bir İslam düşmanlığının habis kokusu duyulmaktadır. Molla Fenariler, molla Hüsrevler, Hayaliler, Gelenbeviler, İbni Kemaller, Ebüssüudlar, Birgiviler, İbni Abidinler, Abdülgani Nablüsiler, Mevlana Halid-i Bağdadiler, Süveydiler ve Abdülhakim Efendiler ve Abduhu rezil eden Mustafa Sabri Efendi ve daha nice fıkıh ve kelam âlimleri, hattatlar, Mimar Sinanlar, Sokullular, Köprülüler, hangi devlette yetişti?
Osmanlı âlimlerinin yazdıkları yüzbinlerce ilim kitapları, her vilayetteki milli kütüphaneleri doldurmuştur. İslam âlemine altıyüz sene fetva veren, her müşkülü çözen, Hıristiyanlığa ve sapık fırkalara reddiyeler yazarak, onları rezil eden, Osmanlı Şeyh-ül-islamları değil mi idi?
Hayali’nin ilm-i kelam haşiyeleri, Molla Hüsrev’in Düreri, Halebi’nin Mültekası ve İbni Abidin’in Redd-ül-muhtarı ve Ebüssüud’ün tefsiri ve Şeyhzade’nin Beydavi haşiyesi bugün, İslam âlemine ışık tutmaktadır. Mecelle ise, dünyada benzeri bulunmayan bir hukuk abidesi oldu. (Faideli Bilgiler)