1. İnsan sosyal bir varlıktır. Bunun aksi yanlıştır. Zira insan sosyal bir çevre olmadan “insan” kalamaz. Bakın, “yaşayamaz” demedim, “bireysel varlığını sürdüremez” demedim, “insan kalamaz” dedim. Nitekim bunun örnekleri görülmüştür. Ömrünü tek başına ormanda geçiren biri, “insan” gibi değil “hayvan” gibi tepki vermeye başlamaktadır. İnsan beşer doğar, insan olur. Erasmus “İnsan doğulmaz, insan olunur” derken galiba bunu kastediyordu.
2. Toplumun kalitesi onu oluşturan bireylerin kalitesidir. Bu da doğru. Bir toplumun kumaşının kalitesi, onu oluşturan bireylerin kumaşının kalitesidir. Bütünün özellikleri parçada tezahür ettiği gibi, parçanın özellikleri de bütünde tezahür eder. Bunun için Kur’an “Siz kendi benliklerinizde olanı değiştirmedikçe Allah da toplumunuzu değiştirmez” (Ra’d 11) derken, sosyolojik bir kanuna atıfta bulunmaktadır. Yani, “eğer toplumca iyi olalım diyorsanız, o zaman o toplumu oluşturan bireyler olarak önce siz kendinizi iyileştirin” demiş olmaktadır.
3. Allah hayata müdahildir. Bunun tersini söyleyenler vardır. Kur’an onlara müşrik diyor. Modern zamanlarda sekülarizmin dediği de aynısıdır. Fakat birileri Allah’ın hayata müdahalesini reddetti diye, Allah hayattan ve insandan el etek çekmez. Bir Müslüman Allah’ın müdahil olmadığı bir hayat alanı olduğunu düşünemez. Böyle düşünürse Müslüman kalamaz. Kur’an “O gökte de yerde de ilah olandır” derken, bu inkârı reddeder.
4. Din kendi cemaatini oluşturmak ister. Onun için de her dinin cemaat talebi vardır. Zira hiçbir din vicdana mahkûm olmak istemez. Hele insanlıkla yaşıt hak dinin adı olan İslam’ın bir cemaat talebinin olmaması asla düşünülemez. İslam’ın tüm peygamberlerinin ilk ve tek işi davettir. Davetin de sosyal amacı cemaat oluşturmaktır.
İşbu dört maddedeki önermeler doğru ise, İslam’ın bir toplum talebi vardır.
İslam’ın son vahyi olan Kur’an bunun en büyük şahididir. İlk ayetlerde emir tekil kipiyle gelir: “Oku, kalk, uyar” gibi. Fakat bu Kur’an vahyinin hitabının bireysel olduğu manasına gelmez. Aksine Kur’an vahyi bireysel gibi görünen ilk hitaplarının üzerinden bir toplum inşa etmeyi hedefler. Bunun için de inşa edeceği toplum için ilkönce bir “prototip” inşa eder. Buna “mostra” da diyebilirsiniz. Ama Kur’an buna “model”, orijinal ifadesiyle “üsve” diyor.
İşte böylece, Kur’an vahyinin ilk anlarda kullandığı şahsi hitap bile cemaat oluşturma amacına hizmet eder. Modeli/örneği inşa etmeden, toplum nasıl inşa edilir? Elbet önce model inşa edilecektir.
İlk indirilen Alak suresinin beş ayeti “doğru anlamayı inşa” içindir. Bilgiyi elde etme, üretme ve iletme problemini dile getirir. Ecnebiler bilgiyi elde etme, üretme ve iletme süreçlerinin tümüne birden “epistemoloji” adını veriyorlar. Bu durumda ilk inen ayetler, insanın epistemolojik sorununu çözen ayetler olmuş oluyor.
Demek ki, gönderiliş amaçları insanın Allah’ı, varlığı ve kendisini doğru anlamasını temin olan peygamberler, ilkönce kendileri anlama sorununu halletmelidirler. Vahiy de ilk ayetleriyle bunu amaçlamıştır. Müzzemmil suresi, modelin (Hz. Peygamber) iç dünyasını inşa etmeyi amaçlar. Gece kıyamına çağırır. “Gecenin bir yarısında kalk” der, “Yedire yedire, sindire sindire, anlaya anlaya, hissede hissede Kur’an oku!” der. Mesaj bellidir: “Geceye hâkim ol ki, gündüze hâkim olasın”. En genel manada mesaj şudur: Gecenin ağabeydi olmadan gündüzün şahidi olunmaz.
Duha suresi (buna İnşirah’ı da dâhil edebilirsiniz) “Yalnız değilsin” mesajıdır. “Sırtını öyle bir güce dayadın ki, dünya âlem gelse seni alt edemez” mesajıdır. Dahası, “Seninle doğrudan ilgileniyoruz” mesajıdır.
Kur’an bu model şahsiyet inşasının ardından, asli hitabına döner. O hitap şudur: Ya eyyühellezine âmenû! Bu hitap Kur’an’da yaklaşık 100 yerde gelir. Yalınkat manası “Siz ey iman edenler!” demektir. Bu bir nida cümlesidir. Belağatta nida cümleleri “inşa” cümlesidir. Ortada bir nida” eden, yani bir ünleyen varsa, mutlaka bir nida eden (münadi) vardır. Münadisiz nida olmaz. Ortada bir nida ve münadi varsa, mutlaka bir münada (nida edilen) olmalıdır.
Soru edatı ve bitişik zamirden oluşan eyyuha kalıbı, “aile” vurgusu taşır. Bunun açılımı manaya şöyle yansır: Siz ey iman edenler ailesi! Şimdi söyleyin: Kur’an’ın bir toplum talebi var mıymış? Biz bir aile imişiz. Yaklaşık yüz yerde gelen bu hitap her müminden mutlaka bir cevap ister. Cevap isteyen Allah’tır ve bize “Siz ey iman edenler!” diye nida etmektedir. Bizi cemaat olarak muhatap almaktadır. Bir sosyal organizma olarak muhatap almaktadır. Efendimizin “Müminler bir bedenin azaları gibidirler” demesi bunu ifade eder. Bizler, topyekûn bir beden gibiyiz. Daha doğrusu olmalıyız.