Evlilik yuvası akla, örfe, kanuna ve dinî kurallara uygun olarak sağlam temeller üzerine kurulmalıdır.
İnsanları genellikle örf ve adetler yönlendirir. Bu iyi bir şeydir. Eğer böyle olmasa ecdadımızdan devraldığımız örf ve adetlerimizi nasıl devam ettirebiliriz. Fakat adetler kötülüğe doğru değişmiş ve bozulmuşsa, o zaman aklımızı kullanarak doğru olanı yapmamız gerekir. Mesela konumuzla ilgili dört şey üzerinde duralım;
- Çeyiz
- Başlık (mehir)
- Düğün
- Zifaf
Bunları açıklayalım:
a- Çeyiz
Asırlar boyunca memleketimizde uygulandığı gibi evlendirmelerde kız tarafının kullanılacak bazı şeyleri hazırlaması erkek tarafının da eksik kalan diğer ev eşyasını alması iyi bir adettir. Bu adet yeni evlenenleri bir sürü eşya alma derdinden kurtarır, daha rahat geçinmelerini sağlar. Fakat bunun güzel olanı -karınca kararınca denildiği gibi- ihtiyacı giderecek kadar ve iki ailenin de bütçesini sarsmayacak şekilde olanıdır. Her şeyde olduğu gibi bunun da aşırısı zararlıdır.
Ancak bu husustaki ayrılık, ailelerin malî durumlarına "göre değişir. Zengin aileler çocuklarını evlendirirken gerekli olan şeylerden istediklerini alabilirler. Bunu kimse kınamaz. Fakat durumu müsait olmayan aileler, kendilerinden zengin olanlara bakarak, falan şunu almış biz niçin almayalım, diye bütçesini zorlansa, hem malî durumları sarsılır, hem de bu hareketleri kınanır. Harcaması kendi haline göre israf olduğu için günaha da girer. Çünkü Allah Kur'an-ı Kerim'de israfı yasaklamıştır. Aşağıdaki âyetlerde olduğu gibi:
"Harcamak ve vermek gerektiği zaman elini ensene bağlayıp oturma (cimrilik etme), verdiğin ve harcadığın zaman da aşırı gitme, israfa kaçma, sonra fakir düşersin, hakir olursun.” (24)
"Ey Âdem Oğullan, her namaza dururken tertemiz giyinin, kalbinizi temizleyin. Helalinden kazanarak yiyin, için israf etmeyin (bütün harcamalarınızda aşırı masraf etmeyin). Allah israf edenleri sevmez." (25)
"Allah'ın has kulları harcarken ve ikramda bulunurken aşırı gitmezler ve israf etmezler. Cimri ve sıkı da değillerdir." (26)
b- Başlık (mehir)
Memleketimizde özellikle emeğiyle geçinen fakir ailelerde evlenmek için başlık parası çekilmez bir dert haline gelmiştir. Sınırsız bol para kazanan zengin aileler kendi aralarında istedikleri kadar başlık alıp verebilirler. Bunu kimse kınamaz. Bu durumda olanlar dinimizce de serbesttir. Şu âyette bildirildiği gibi:
"Yerine bir başkasını almak için karınızı boşamak istediğinizde, yükler tutsa bile evlenirken verdiğiniz mehirden hiçbir şeyi geri almayın. Mehrini geri almak için (karınıza) iftira edebilir misin ? "(27) (Hayır asla böyle bir şey olamaz.)
NOT: İslâm'dan önce karısını, mihrini ödemeden boşamak isteyenler, yahut verdikleri mihri geri almak isteyenler zina yaptı diye karısına iftira ederek mihri ödememe veya verdiği mihri geri alma hakkım kazanırdı. İşte bu âyet bu çirkin geleneği kaldırdı. Ayrıca bu âyetten, hali vakti yerinde olanların istedikleri kadar mihir vermelerinin caiz olduğu anlaşılır.
Şunu da hatırlatalım ki, mihir (başlık) evlenen her kadının hakkıdır. Bu hakkı Allah şu âyette bildirmiştir:
"Evlendiğiniz kadınların mihirini yüksünmeden ödeyiniz. Ama bu mihirden bir kısmını kendiliklerinden size bağışlarlarsa onu da gönül rahatlığı içinde alıp yiyebilirsiniz." (28)
Resulü Ekrem (s.a.v) de evlenirken hanımlarına mihir vermiştir. Hz. Aişe validemize:
Resulullah sana evlenirken ne kadar mihir verdi? diye soranlara:
"Beş yüz dirhem verdi"(29) diye cevap verir.
Beş yüz dirhemin o günkü alma gücü yüzyirmibeş koyun arasıdır. O zamanlar bir koyun ortalama üç-dört dirheme alınıyordu.
Allah'ın emrettiği başlık parası (mihir) evlenen her kadına hediye ve şerefiyedir. Çalışanların emekli ikramiyesi gibi... Allah bu hakkı kadınlara tanımışta Yoksa kadının bedeli değildir, yanlış anlaşılmasın. Zira insan -hele kadın- öyle kıymetli bir varlıktır ki, ona asla kıymet biçilemez. Her şeyden üstün olan insana paha biçilir mi? Başlık fakir bütçeyi sarsacak tarzda olmamalı, yorucu ve kırıcı tarzda da olmamalı, gönül rahatlığı ile verilebilecek miktarda olmalıdır.
Ellibin lirayı bir arada bulamayan aileden bir genç evlenirken kendisinden istenen ikiyüzbin lirayı biriktirmek için Kars'tan, Erzurum'dan kalkıp İstanbul'a günlüğü 2-3 bin liraya çalışmaya geliyorsa ve yıllarca ömrünü çürütüyorsa buna aklı başında olan bir insan razı olmamalıdır. Nitekim buna Allah da razı değildir. Hz. Peygamber (s.a.v) bir sözünde:
"Yaptığınız işlerin en hayırlısı kolay olanıdır" (30) buyurmuştur. Bu hadisin mânâsı etrafında cereyan eden şöyle bir hadise de vardır:
Ashaptan biri, bir kızla evlenmek ister. Resûl-i Ekrem (s.a.v): " - Ona mihir olarak verecek neyin var?" diye sorar.
Hiçbir şeyim yok. Cevabını alır.
Hiç mi bir şeyin yok?
Hiç bir şeyim yok.
Bir demir yüzük de alamaz mısın der.
Adam:
Onu da alacak gücüm yok, deyince,
Kur'an-ı Kerim okumasını biliyor musun? diye sorar.
Adam:
İşte Allah'a inanan ve peygamberini seven babalar kızlarını istemedikleri kimselere veremeyecekleri gibi, isteyerek verdikleri kimselere -her şeyde olduğu gibi- mihir hususunda da kolaylık göstermeliler. Hz. Peygamberin yaptığı gibi...
Yukarıdaki âyette bildirildiği gibi, mihir Allah'ın emridir. Kadınlara hediye, ikram ve iltifattır. Yeter ki, verenin kesesine uygun olsun. Malî durumu müsait olanlar istedikleri kadar verebilirler. Hz. Aişe (r.a)'nın yukarıdaki hadiste bildirdiği gibi.
c- Düğün
Düğün deyince şenlik hatıra gelir. Ömürde bir kez olan düğün ne kadar şen olursa o kadar uğurlu olur. Yeter ki, düğüne gelenleri günaha sokucu haller olmasın.
Düğünde üç şey aranır: Davetliler, şenlik, yemek.
Düğünde davetliler çoğaldıkça şenlik ve bereket artar. Bu da düğün sahibinin malî durumuyla ve sosyal çevresiyle alâkalıdır. Durumu müsait ve çevresi geniş olanlar çok kimseleri davet eder. Fakir olanlar daha az kimse çağırır. Hatta iki tarafın akraba ve komşularıyla yetinir. Herkes bu hususta serbesttir. Yeter ki, düğün yapan malî yönden kendini zorlamasın, millî âdetlerimize ve dinî kurallara bağlı kalsın.
Zararı olmayan akıllıca yapılan her türlü şenlik mubahtır. Şenlik, düğünlerde daha da hoştur. Çünkü düğün matem değil, şenliktir. Hz. Peygamber de bir sözünde: "Düğün yaparak deflerle (çalgılarla) nikâhı ilan edin, herkese duyurun" buyurmuştur. (32)
Düğünlerin asil milletimizin şanına yakışır ve yüce dinimizin emirlerine uygun olması için düğün şenliklerinde içki olmamalı. Eğleneceğiz diye günaha girmemeliler. Yeni evlenen çiftler günah üzerine kurulan evlilik yuvasında huzur bulamazlar. Düğün işlerini planlayan büyükler bunları düşünmelidir.
Düğün yemekleri içkisiz, sade, az çeşitli ve bol olmalı, davetlilerin yanı sıra fakirlere de yedirilmelidir. Sofrada fakir bulunmayan düğün yemeklerinde hayır olmaz. Resulullah (s.a.v):
"En şerli yemek, sadece zenginlerin davet edilip fakir bulunmayan düğün yemeğidir" buyurmuştur.(33)
d- Zifaf
Zifaf gecesi denilen evliliğin ilk gecesi, aile yuvasının giriş kapısı ve hayatın kadir gecesi sayılır. Bu gece eşlerin dilek kapısı açılır, duaları kabul olunur ve günahları affedilir. Yeter ki bu gecenin değerini bilsinler, evlilik hayatına ayık kafa ile, uyanık, inançlı, şuurlu ve bilinçli girsinler. Allah'ın emrine uysunlar.
Nikâh gününü belirlerken gelinin adet günlerini göz önüne almalı, düğün temiz günlerine rastlamalıdır. Bu husus çok önemlidir...
Gelinlik elbisesini giymeden önce gelin kız abdest alır, iki rek'at namaz kılar, dua eder.
Düğün gecesi damat en yakın camiye yatsı namazına götürülür, namazdan sonra imam duasını yapar. Damat zifaf odasına girdiğinde gelinin yanına varmadan önce iki rekat namaz kılar ve şöyle dua eder:
"Allah'ım! Sana hamdû sena eder, beni, eşimi, ana-babamı ve bütün mü'minleri bağışlamanı dilerim. Allah'ım! Eşimle birbirimizi sevmemizi ve korumamızı dile. Allah'ım! rızkımızı helalinden bol ver, kazancımızı bereketlendir. Bize faydalı ilmi, yararlı işler ve hayırlı evlat nasip et. Bize ve ailelerimize sağlıklı ve mutlu günler yaşat. Bizleri dünya sıkıntılarından ve ahiret azabından koru."
Daha sonra kalkar sevimli bakışlarla ve güleç yüzle geline yaklaşır, nezaketle tülleri kaldırır... Gül yanaklarına birer buse kondurur.. Böylece eşinin kalbine ilk sevgi tohumunu eker...
Hayatın en heyecanlı gecelerinden biri olan zifaf gecesinde gelin ve damat mümkün olduğu kadar heyecanlarını yenmeye çalışmalıdır. Duygularına kapılmadan akıllıca hareket etmelidirler. Çünkü o gece, ömür boyu benzeri olmayan tek gecedir. Ömürlerinin sonuna kadar kendilerini mutlu kılıcı sevgi, saygı ve kaynaşma o gece başlar. Bu tatlı başlangıcın devamı için aralarında anlaşarak sözleşmeliler. Yaşadıkları sürece aile yükünü yardımlaşarak taşımaya, birbirlerine karşı saygılı, vefalı, fedakâr, şefkatli ve merhametli olmaya, gözlerini ve gönüllerini başkalarından korumaya söz vermeliler. Bu hususta Allah'tan da yardım istemelidirler.
Herhangi bir sebepten dolayı eşlerden biri sözleşmeyi bozar da, eşine üzücü bir davranışta bulunursa, öbürü tatlı dille ve güleç yüzle ilk gecelerindeki sözleşmeyi ona hatırlatmalıdır. Böylece aralarına kara kedi girmesini önlemelidir