ANA SAYFA
  FORUM
  DESTEK OLUN
  ALLAH C.C
  PEYGAMBER EFENDIMIZ
  KURAN-I KERIM
  PEYGAMBERLER VE ALIMLER
  YASIN-I SERIF MEALI
  NAMAZ- ABDEST
  HAC VE ONEMI
  ILMIHAL
  KIYAMET
  ADAB-I MUASERET
  MUBAREK GUN-GECE
  HURAFELER
  KISSADAN HISSE
  TESETTUR
  DINI SUALLER
  AKAIDE GIRIS
  DUALAR UZERINE
  ISLAM TASAVVUFU
  HADIS ELKITABI
  EL LU VEL MERCAN
  MERAK EDILEN KONULAR
  IDARECILIK BILGILERI
  SUNNET VE BIDAT
  AILE BILGILERI
  DINI PROGRAMLAR
  HARITA
  BEBEK ISIMLERI
  RESIMLER
  TARIHIMIZ
  MENKIBELER
  POWERPOINT DOSYALAR

Veda Hutbesi
Veda Hutbesi
Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.
İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki
hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.
MÜ'MİNLER!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.
İNSANLAR!
Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!

Kütüphanem
yeni makale» 40 Hadis
yeni makale» Dua nedir? Çeşitli Dualar
yeni makale» Din Nedir?
yeni makale» İman Nedir? Nasıl edilir?
yeni makale» Adab-ı Muaşeret
yeni makale» Hz.Muhammed Hayatı
Makaleler
yeni makale bu gerçekten önemlimi?
yeni makale
aile bağlarını koparmak...
yeni makale
Avrulalı kadını taklit
yeni makale
yarım hoca dinden eder
yeni makale
Gençliğin intihar koşusu
yeni makale
beşik ile kabir arası
yeni makale 
Ezanda geçen Haydin ...
Adab-ı Muaseret
yeni makale» Selamlasma Adabi
yeni makale» Saygı Adabı
yeni makale» Kardeşlik Adabı
yeni makale» Komşu Adabı
yeni makale» İzin İsteme Adabı
yeni makale» Yemek Adabı
yeni makale» Elbise Adabı
yeni makale» Doğruluk Adabı
yeni makale» Sır Tutma Ahlakı
Namazlar(Resimli)
yeni makale» Namazın Kılınışı Resimli
yeni makale» Namaz sureleri
yeni makale»
Cuma Namazı Kılınışı
yeni makale»
Bayram Namazı
yeni makale»
Cenaze Namazı
yeni makale»
Kaza Namazı
yeni makale» yolcu namazı
yeni makale»
Sehiv Secdesi (Unutma Secdesi)
Abdest (Resimli)
yeni makale» Abdestle ilgili Bilgiler
yeni makale»
Abdest Alınışı Resimli
yeni makale»
Abdesti Bozan ve Bozmayan yeni makaleDurumlar
yeni makale»
Gusülle ilgili Bilgiler
yeni makale»
Teyemmüm Bilgiler
yeni makale»
Teyemmüm Resimli
Mubarek Gün-Gece
yeni makale» Kadir Gecesi
yeni makale»
Mevlüt Kandili
yeni makale»
Regaib Kandili
yeni makale»
Miraç Kandili
yeni makale»
Beraat Kandili
yeni makale» Üç Aylar
yeni makale» Kandil Mesajları
Kıssadan Hisse
yeni makale» 33 ADIM
yeni makale»
86400 Saniye
yeni makale»
Hüzün
yeni makale»
İcki Icmek
yeni makale»
Sakat Köpek
yeni makale»
Kirlangic
yeni makale»
Sevgi Agaci
yeni makale»
Yaban Kazlari
Önemli Dini Bilgiler
yeni makale» Oruç ile ilgili Bilgiler
yeni makale» Zekat ile ilgili Bilgiler
yeni makale» Hac ile ilgili Bilgiler
yeni makale» Kurban ilgili Bilgiler
yeni makale» VEDA HUTBESİ
Hurafeler
yeni makale» SiHiR = BÜYÜ
yeni makale» Çaput Bağlamak
yeni makale» MUSKA
yeni makale» Mum Yakmak
yeni makale» Kurşun Dökmek
yeni makale» Fal Açmak
yeni makale» Günlerin Uğursuzluğu


www.islamanahtari.tr.gg

1-Âfetü’l ilmi en nisyanü: İlmin afeti unutmaktır.
************************
2
-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.
************************
3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.
************************
4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.
**********************
5-Es-salâtü imâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.
*************************
6-Talebü’l helali cihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.
******************************
7-El-kelimü’t tayyibetü sadakatün: Güzel söz sadakadır.
***************************
8-El cennetü tahte zılâli’s süyuf: Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
*************************
9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.
***************************
10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.
****************************
11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.
*************************
12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.
************************
13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.
***********************
14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.

************************
15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.
************************
16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musi,betin ilk anındakidir.
************************
17-Efdalü’l ibadeti edvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.
************************
18-El Kur’anü hüved deva: Kur’an, sırf devadır.
************************
19
-Men samete reca: Dilini tutan kurtuldu.
************************
20-Re’sü’l hikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.
************************
21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.
************************
22-Ed duaü silahu’l mümin: Dua müminin silahıdır.
************************
23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.
************************
24-Es salatü nur’ul mümin: Namaz müminin nurudur.
************************
25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.
************************
26-El mescidü beytü külli takiyyin: Mescid, takva sahiplerinin evidir.
************************
27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.
************************
28-Ed duaü hüvel ibadetü: Dua ibadettir.

 

************************
29-El cümuatü haccü’l mesakin: Cuma fakirlerin haccıdır.
************************
30-Hüsnü’s suali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.
************************
31-Es selamü kable’l kelam: Önce selam, sonra kelam.
************************
32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.
************************
33-Kesretü’d dahiki tumitül kalb: Çok gülmek kalbi öldürür.
************************
34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.

35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.
************************
36-El hamrü ummü’l habais: İçki, kötülüklerin anasıdır.
************************
37-Zina’l uyûni en nazaru: gözlerin zinası bakmaktır.
************************
38-El kanâatü mâlün la yenfedü: Kanaat bitmez bir sermayedir.
************************
39-El hayaü minel iman: Hayâ(utanma duygusu) imandandır.
************************
40-El mer’ü ala dini halilihi: Kişi, arkadaşının dini üzeredir.
www.islamanahtari.com
huzurlu adresiniz

ZARARIN NERESINDEN DONULSE KARDIR

Zararın neresinden dönülürse kârdır
Erdal Bey, telefonu kapatırken şöyle diyordu:
— Pazartesi günü görüşürüz, biz çalıştığınız yere geliriz inşallah, çok teşekkür ederim.

Söyleyeceklerini merak ve heyecanla bekleyen kızı Yasemin’e dönerek:
— Tamam kızım, Ankara’daki arkadaşımla görüştüm. Bizi Pazartesi günü bekliyor. Birlikte gider onun bahsettiği yurda bakarız. Okula yakın bir yerdeymiş, beğenirsen orada kalırsın, yürüyerek gider gelirsin, olur mu?
— Yaşasın, ne iyi arkadaşın varmış baba, bize yardımcı olacak birisinin olması ne güzel!

Yasemin, Erdal Beyin en büyük kızıdır. Henüz liseyi bitirmiş, 17 yaşında üniversite imtihanında sınıf öğretmenliğini kazanmış bir öğretmen adayı. Ankara’da bir üniversitede okumak, Yasemin’in en büyük hedefi olmuş, hedefine kavuşmak için gece gündüz çalışmış, uykusundan, yemeğinden fedakârlık etmiş, sonunda hedefine ulaşmıştı. Çevresindeki arkadaşlarından bazıları ortaokuldan, bazıları da liseyi bitirdikten sonra, okumamışlar, evde ailelerinin yanında kalmayı tercih etmişlerdi. Yasemin’e göre, ana kuzusuydu, korkaktı onlar. (Otursunlar bakalım analarının dizlerinin dibinde, ben öğretmen olayım, kendi maaşımı alıp kendi ayaklarımın üzerinde durayım da görsünler, çok pişman olacaklar) diye içinden hep söyleniyordu. Herkesin başaramadığı bir şeyi başarmış olmanın verdiği bir üstünlük edasıyla, kendini şimdiden öğretmen gibi görmeye başlamıştı bile. Tabii ya, artık o bir üniversiteliydi ve diğer yaşıtlarından daha üstün, daha akıllıydı. Akıllı olmasa, daha bilgili olmasa kazanabilir miydi imtihanı? Aslında öğretmenliği, bir bayanın en rahat çalışabileceği meslek olduğu için, babası daha çok istemişti. Kendisi tıp veya eczacılık istiyordu; ama puanı yeterli değildi.

Yasemin, Tokat gibi küçük bir şehirden, Ankara gibi büyük bir şehre gitmenin heyecanını yaşıyor, bir taraftan da kendisini nelerin beklediğini, hiç tanımadığı, bilmediği bir şehirde yalnız ne yapacağını düşünüyordu. Bu durum onu, hem tedirgin ediyor, hem de korkutuyordu. Ailesine düşündüklerinden ve hissettiklerinden hiç söz etmiyordu; çünkü onu göndermekten vazgeçmelerinden korkuyordu. Pazartesi sabahını iple çekiyor, günler saatler geçmek bilmiyordu. Nihayet, babası akşam otobüs biletlerini sallayarak, sokak kapısından içeri girdi. Yasemin koşarak babasının yanına gelip boynuna sarıldı:
— Babacığım aldın ha biletleri, saat kaça aldın? Ne zaman gidiyoruz?
— Dur kızım, dur. Sabah 5.30’da hareket ediyoruz. Vakitlice gidelim ki, işlerimizi akşam olmadan bitirelim.
— Tamam, babacığım, sen nasıl istersen. Biz zaten annemle bavulumu hazırlamıştık. Baba, sen hiç Ankara’ya gittin mi? Nasıl, gerçekten dedikleri gibi büyük bir şehir mi?
— Evet, bir kaç kere gittim, büyük bir şehir. Hadi bakalım, çok acıktım, çağır kardeşlerini, sofrayı hazırlayın da yemeğimizi yiyelim.
— Peki, babacığım, hemen...

Yasemin bütün gece, bir o tarafa, bir bu tarafa dönüp durmuş, heyecandan pek uyuyamamıştı. Nihayet, kurduğu saat alarmı çalmaya başlayınca, hemen yatağından fırlayıp, saatin alarmını kapattı. Hızla lavaboya gidip, abdest alıp, evdekileri kalkmaları için uyandırdı. Baktı ki, salonda babası seccadesinin başında ellerini kaldırmış dua ediyordu. Bir müddet babasını kapı aralığından seyretti, sonra annesinin yanına giderek birlikte sabah namazlarını kıldılar. Annesi bir ara dua ederken ağlıyordu sanki… Ya da Yasemin’e öyle gelmişti. Baba ve annesinin kendisinden ayrılacağı için ağladıklarını düşündü. Odasına giderek hazırlandı. O hazırlanırken annesi kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı bile. Yasemin’in ilkokula giden ikiz kardeşleri vardı. Yavaşça kardeşlerinin odasına girerek onları uyandırmadan öptü ve kahvaltı için mutfağa geçti. Annesi Yasemin’in gözünün içine hüzünlü bir şekilde bakıyor, Yasemin annesine baktığındaysa, annesi gözlerini ondan kaçırıyordu.

— Hadi ama anne, yeter artık, şimdi beni ağlatacaksın.
— Güzel kızım seninle ilk ayrılığımız bu, çok zor, hiç bilmediğin memleket, ne yer ne içersin?

Annesinin boğazına düğümlendi lokmalar, daha fazla konuşamadı. Konuşmasına da gerek yoktu zaten, eline düşen iki damla gözyaşı kızı için ne kadar endişelendiğini, onu ne kadar sevdiğini ve ayrılmanın ne kadar zor olduğunu anlatıyordu. Yasemin yerinden kalkarak annesinin boynuna sarıldı:
— Sen merak etme anneciğim, ben başımın çaresine bakarım, büyüdüm artık. Hem sık sık ararım, sen ararsın, konuşuruz. Fırsat buldukça gelmeye çalışırım. Hadi ağlama, bak beni de ağlattın.
— Sen cahilsin, daha ne gördün ki, kolay mı sanıyorsun bilmediğin şehirde yaşamayı, gelip gitmeyi. Hem yalnız ne yaparsın, oradaki arkadaşların buradaki saf temiz kızlara benzemez...

Yasemin’in babası araya girdi:
— Hanııım, yeter artık, giderayak moralini bozma çocuğun. Haydi kızım, hazırlan da çıkalım, ancak yetişiriz otobüse.

Yasemin, annesinin elini öpüp kendisine dua etmesini isteyerek kapıdan çıktı. Baba kız, bir süre sonra otobüsteydiler. Otobüs, Ankara yol güzergâhında hareket ediyordu. Pencere tarafında oturan Yasemin, hem dışarıyı seyrediyor hem de annesinin ayrılırken söylediklerini düşünüyordu. Sahi, annesi ne demek istemişti gelip gitmek derken, sonra arkadaş için söylediği sözler, Tokat’taki arkadaşlarının saf ve temiz olduğunu söylerken, ne demek istemişti. Yeni arkadaşları canavar olacak değildi ya, annesi abartmış olmalıydı. Böyle düşünürken, geceden de uykusuz olmanın yorgunluğuyla uyuyakaldı. Gözlerini açtığında, Ankara’nın içindelerdi. Etrafına bakınarak:
— Neredeyiz babacığım?
— Geldik sayılır kızım. Yarım saat sonra inşallah otogardayız.

Trafik yoğunluğundan kırk beş dakika sürmüştü otogara gitmek. Etrafındaki insanların karınca misali koşuştuğunu, korna seslerini, bir yere yetişme telaşında olan insanları görünce bir an korktu. Babasının koluna sıkıca yapışan Yasemin, (Bu koca şehirde ne yapacağım) diye geçirdi içinden. Babası, bir taksi çağırarak arkadaşının yanına gideceklerini söyledi Yasemin’e.

* * *

Erdal Bey, yavaşça kapıyı tıklatıp aralık olan kapıdan içeri başını uzattı ve gözleriyle arkadaşı Sinan Beyi aradı. Tam karşıda oturan Sinan Beyi görünce derin bir oh çekerek:
— Selamün aleyküm abiciğim, dedi.
— Ve aleyküm selam Erdal abi, hoş geldiniz. Buyurun, şöyle oturun, diye yer gösterdi Sinan Bey.

Erdal Bey kapıya doğru yürüyerek:
— Gel kızım, Sinan amcan buradaymış diye kızını odaya aldı.

Sinan Bey, karşısında gencecik temiz yüzlü, bir o kadar da şaşkın olan kızcağıza şöyle bir bakıp, buyurun oturun diyebildi. Hoşbeşten sonra, Yasemin şaşkın görüntüsünden kurtulup, biraz kendini toparlayabilmek için lavaboya gitmek istediğini usulca babasına söyleyince, Sinan Bey, Erdal Beye lavabonun yerini tarif etti. Yasemin odadan dışarı çıkınca Sinan Bey:
— Abiciğim, telefonda bizim çocuğu üniversiteye kaydettirmeye geleceğiz deyince, ben oğlunu getireceğini düşünmüştüm.
— Yok, abi, bizim oğlanlar daha küçük, ilkokuldalar. O günleri de
görürüz inşallah.
— İnşallah ama şaşkınlığımı mazur görün. Kızınızı okutmaya, hem de böyle büyük bir şehre getirmeniz, beni çok şaşırttı.
— Niçin şaşırdın anlamadım.
— Ortam malum, biz oğlanlarımızı koruyamıyoruz. Onlar, ailelerin nafakasını temin edecekler, bunun için, şartlar ne olursa olsun, okumak zorundalar; ama sen bir kız çocuğunu kurtlar sofrasına bırakıp gideceksin. Bu ne cesaret, ona şaşırdım. Gün geçmiyor, biz burada bir olay duymayalım.
— Eee, ne yapalım, şartlar değişti artık. Dünyanın bin bir türlü hali var, ilerisini düşünmek lazım değil mi? Evlenince kocası bakmazsa, boşarsa ne olacak? Hiç olmazsa bir mesleği olsun dedik. Sen boş ver bunları, bize bir kız yurdu lazım, bahsettiğin yurt nerede, hemen gidip bakalım. Daha okul kaydı falan var, işimizi bitirip dönelim istiyoruz.
— Benim bahsettiğim yurt erkek yurduydu. Dediğim gibi, ben kız çocuğu beklemiyordum. Sen de kız olduğundan bahsetmedin.

Sinan Bey, arkadaşının hata yaptığını anlatamayacağını düşünüp, çare aramaya başladı. Tanıdığı yurt müdürünü arayarak, güvendiği bir kız yurdu olup olmadığını sordu. Birkaç adres yazarak Erdal Beye verdi.
— Efendim, bir kez daha düşünseniz, sonra çocuğa yazık olmasın. Hani burası büyük şehir, kalabalık, yetmiş iki buçuk milletten insan var, hırlısı hırsızı, dinlisi dinsizi var. Bir kızın, günaha düşmeden, başı belaya girmeden okuması, nasıl mümkün olacak bu devirde, bilemiyorum.
—Abi daha ne düşüneyim, çocuk heveslendi, buraya kadar da geldik. Allah büyük, bir deneyelim, güvenilir bir yurt da bulursak, bakarsın olur. Baktık olmuyor, geri döneriz.
— Bu iş denemeye gelmez. Acaba yılan sokar mı diye elimizi yılanın ağzına sokamayız ki…
— Ne demek o?

Bu arada Yasemin, oda kapısında belirmişti.
— Gel kızım. Sinan abi, senin cep ve ev telefonunu bizim kıza versek de sıkıştığında arasa olur mu?
— Tabii, hemen bir kartımı vereyim, bak arkasına da ev telefonumu yazdım. Darda kaldığında arayıp bizim hanımla da görüşebilir, evdekiler ilgilenirler.
— Sağ ol abi, Allah razı olsun. Haydi Allahaısmarladık.

Baba kız, Sinan Beyin adreslerini verdiği yurtlara giderek incelediler. Bir kız yurduna karar verip anlaştılar. 4 kişilik bir odada kalacaktı Yasemin. Yurt görevlisi onu odasına çıkartarak yatak ve dolabını gösterdi.

Bütün gün yurt araştırıp yoruldular, acıkmış olduklarını fark edince, eşyaları yurda bırakarak, yemek için yurt yakınındaki bir lokantaya gittiler. Hem yemek yiyip hem sohbet ediyorlardı.
— Yurdu beğendin mi kızım?
— Güzel babacığım, sonuçta evim değil ki.
— Ooo şimdiden evi özledin öyle mi?
— Babaa…
— Hadi bakalım, yemeğini bitir de kalkalım. Bak, okula nasıl gidildiğini öğrendin, değil mi? Zaten aynı okulda okuyan kızlar vardır yurtta, onlarla gidip gelirsin. Bir sıkıntın oldu mu, Sinan amcanı da ararsın.
— Tamam, babacığım hadi kalkalım.

Erdal Bey kızını yurda bırakıp vedalaştıktan sonra, kendisi de Tokat’a dönmek üzere hareket etti.

* * *

Aradan zaman geçmiş Yasemin ne okuluna, ne kaldığı yurda, ne de arkadaşlarına alışabilmişti. Mutsuz, huzursuz, hırçın, etrafına, hatta herkese karşı güvensiz olmuştu. Çok tabiiydi bu yaşadığı duygular aslında. Öyle ya, tam genç kızlığının başlangıcında ailesinden, alışmış olduğu yerden koparılmış, hiç bilmediği, tanımadığı bir çevreye bırakılıvermişti. Kendisi istemişti böyle olmasını, kendi ayakları üzerinde duracak, kendine güveni olacak, kendi kararlarını kendisi verecek, özgür, tek başına, kimseye hesap vermeden yaşamayı öğrenecekti. O kadar çok istemişti ki bunları, hayırlısı olması için dua etmek aklına bile gelmemişti.

Tek başınaydı, özgürdü, kimseye hesap vermiyordu. Peki, neydi onu rahatsız ve mutsuz eden? Başını açmış olması mı, yoksa eskisi gibi namazlarına dikkat edememesi mi? Ama zor durumda kalıyordu, okulda aç dışarıda kapat! Ne olacaktı, okuldakilerle dışarıdakilerin ne farkı vardı? Ha 5 kişi ha 500 kişi. Hem zaten çalışacaktı okuldan sonra, orada da mecbur açacaktı. Arkadaşları da öyle yapmıştı. Sonra okulda, namaz kılmak ve abdest almak çok zor oluyordu. Önceleri hepsini yurda dönünce kaza ediyordu. Geç geldiği günler yorgunluktan uyuyakalıyordu. Okumak kolay değildi, bu sıkıntılara katlanmak zorundaydı. Okul biter bitmez hemen kapanacak, eski haline dönecekti, yine eskisi gibi namazlarını kılacaktı. Peki, o zaman kalbindeki bu sıkıntı geçecek miydi acaba?

Oda arkadaşlarıyla birlikte, bazen sinemaya, bazen de alış veriş merkezlerine gezmeye gidiyorlardı. Ankara büyük bir şehir olduğu için, böyle imkânlar vardı ve onlar da zaman zaman bu imkânlardan faydalanıyorlardı. Bazen yurda geç kaldıkları oluyordu; ama arkadaşlarının bazılarının erkek arkadaşları yurda bırakıveriyorlardı. Tek başlarına olmadıkları için, gece yurda geç gelmek sorun olmuyordu.

Yasemin’in yurtta çok sevdiği, beğendiği, Nihal isminde, bir görevli vardı. Kocasından ayrıldığı ve başka bakacak kimsesi olmadığı için çalışmak zorundaydı. Günaha girmemek için, hiç erkek bulunmayan kız yurdunda çalışmayı tercih etmişti.

Sık sık kantinde, odada, Nihal ablasıyla sohbet ediyorlardı. Bir akşam Yasemin odada yalnızdı, oda arkadaşları hep birlikte toplanıp bir bara gitmeye karar vermişler ve Yasemin’e de gelmesi konusunda ısrar etmişlerdi. Her zaman, beni dışlamasınlar, aralarına alsınlar, gruptan ayrılmayayım diye düşünerek onlarla giden Yasemin, bu sefer bara gidileceğini duyunca, kesinlikle gelemeyeceğini söylemiş, (Artık bu kadar da değil) diyerek, arkadaşlarının dışlayıp alay etmelerine aldırmadan tekliflerini reddetmişti. İşte o akşam, tek başına odada oturup ders çalışırken oda kapısı çalındı. Yasemin, arkadaşlarının geldiğini düşünerek kapıyı açtı. Karşısında çok sevdiği Nihal ablasını görünce, sevinçten ne yapacağını bilemedi.

— İçeri gelsene Nihal abla, lütfen buyur. Seni gördüğüme sevindim.
— Oda arkadaşların yok mu Yasemin?
— Yoklar, bara gittiler
— Sen neden gitmedin?
— Yok, artık o kadar da değil, ben içki içmem abla.
— Güzel! Günlerdir böyle bir zamanı kolluyordum, çünkü seninle konuşmak istiyordum.
—Öyle mi? Ne konuşacaktın benimle?
— Bak güzelim, senin çok değil, bir kaç ay evvel bu yurda geldiğin zamanı hatırlıyorum. Ne kadar saf ve temizdin.
— Şimdi değil miyim yani?
— Onu söylemek istemedim. Değiştin ama olumlu bir değişme değil bu. Bir bak aynaya, o saf temiz masum Yasemin’i görebiliyor musun? Nerede ilk geldiğin günkü masumiyetin, nerede şu andaki sen? Sen geldiğinde kapalıydın, mescide gelirdin, şimdi öyle mi? Mescide de uğramıyorsun artık. Davranışların, hareketlerin de değişti, oda arkadaşların gibi hafif davranışlar gösteriyorsun. Şimdi bu gidişine bir dur demez, kendini toplamazsan daha kötü olursun. Oda arkadaşların seni gitgide kendilerine benzetmeye başladılar. Bunları fark etmiyorsun, onlarla bulunduğun, onlarla birlikte olduğun sürece kendini toparlayamazsın. Onlardan ayrıl, onları bırak! Kötülerle arkadaş olmak insanı kötü, iyilerle dost olmakta insanı iyi şeyler yapmaya sevk eder. Her yıl senin gibi yeni öğrenciler gelir, burada edindiği arkadaşlar, onları fenalığa kötü şeylere alıştırır, bir kaç ay içerisinde ailesinin yanından gelen masum kızlar, kötülere karışıp kaybolup gider. İlk geldiği zamanki terbiyeyi, sağlam karakterini bozmayan, kötüye uymayanlar biraz olsun ayakta kalabilmiştir. Biz bunları hep gördük. (Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim) diye boşuna söylememişler. Sen oda arkadaşlarına uyma! Kendine iyi arkadaşlar seç, ahlaklı temiz kızlar bul, onlar seni iyiye sevk eder. Aklını başına al, kendini toparla, yoksa sen de senden öncekiler gibi kayıp gidersin. Şimdilik bana müsaade. Bunları seni sevdiğim için bir abla nasihati olarak söyledim. Lütfen bir düşün, eğer ihtiyacın olursa odamı biliyorsun.
— Teşekkür ederim Nihal abla, güle güle...

Yasemin, Nihal ablasının arkasından kendini yatağına zor attı. Adeta bütün vücudu titriyor, elini kolunu oynatamıyor, adım atamıyordu. Söyledikleri kulaklarında uğulduyor, karmakarışık olmuş beyni zonkluyordu. Aslında Nihal ablası, uzun süredir Yasemin’in karma karışık duygularına, adlandıramadığı düşüncelerine tercüman olmuş, sele kapılmış giden birine, tutunacak bir dal uzatmıştı. Yavaşça gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı, durmadan ağlıyor ve (Allah’ım yardım et) diye yalvarıyordu. Uzun süre yatağının üzerinde böylece kaldı. Bir süre sonra kendine geldi, koşarak abdest alıp yatsı namazına durdu. Fakat kendini kontrol edemiyor, namaz kılarken bile gözlerinden süzülen yaşlar başörtüsünü ıslatıyordu. Namazını bitirip dua etti ama öyle içten, öyle samimi bir dua etti ki, Rabbimizin kabul etmeye vaadi olan bir dua:
— Senin dinini öğrenmeyi ve yaşamayı nasip et ya Rabbi, senin sevgini, sevdiklerinin sevgisini, senin sevgine ulaştıracak amellerinin sevgisini ver ya Rabbi!

Öyle ya, Rabbimiz kim neyi isterse, neyi hedeflerse o hedefe ulaşacak yolları ve sebepleri onun önüne çıkarırmış. Yasemin, kendi ayaklarının üzerinde durmayı, para kazanmayı istedi, hedefi buydu. Buna ulaştıracak sebepler onun karşısına çıktı. Hakiki imtihanı düşünmeden dünyadaki imtihanı düşündü. Babası, (Dünyanın bin bir türlü halini düşün, evlenip ortada kalabilirsin, ya kocan bakmazsa, kendi paran olsun) dedi. Onun hedefi de kızının dünya hayatını garanti altına almak oldu. Hâlbuki çok iyi biliyordu ki, rızka Allahü teâlâ kefildi. (Olsun ben devemi sağlam kazığa bağlayayım) dedi. Maalesef sağlam kazık dediği şey, hayal olan bu dünyaydı.

Yasemin hafızasını yitirmiş de, sanki yeniden hafızası yerine geliyormuşçasına eski bildiklerini, okuduklarını hatırlayıp yaşadıklarını da bu süzgeçten geçirdi.

Bir karar aldı: (Kendi yaşadıkları ve bildikleriyle çelişen, aslında hiçbir şey bilmeyen ben, öğretmen olup da ne öğreteceğim ki, yüzme bilmeyen kişinin, boğulmakta olanlara yardım etmesi gibi bir şey bu. Önce kendimi kurtarmalıyım.)

* * *

Nihal’in oda kapısı çalınıyordu.
— Girin!
— Benim abla gelebilir miyim?
— Yasemin, sen misin?
— Evet, abla, senle konuştuktan sonra çok düşündüm. Söylediklerinde haklıydın ve iyi ki söyledin. Beni kendime, aslıma döndürdün, asıl yerimin neresi olduğunu hatırlattın, ben evime, olmam gereken yere dönüyorum, hakkını helal et, seni unutmayacak, arkandan hep dua edeceğim Nihal abla. Allahaısmarladık.
— Yasemin, beni çok şaşırttın. Aslında çok sevindim seni eski haline dönmüş görünce. Hakkımı helal ettim, sen de helal et ve benim için çok dua et, güle güle...

Z. Alkan

 
 

SAAT

 
 
  Sık Kullanılanlara Ekle
site içi özel arama (islam anahtarı )

Üye Girişi


Kullanıcı Adı:

Şifre:

Şifremi unuttum

kayıt ol

 

 
 
 
 

DUYURULAR

 

Duyuru Panosu

Kullanıcılarımız toplam 13224 mesaj gönderdiler
Toplam 473 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: bekir öztürk
üyemiz olmak için
buraya tıklayın
forumda sınırsız
paylaşıma
katılın

 

 

 
 

mediaplayer

Kur'an-ı Kerim Ziyafetleri
islamanahtarı radıo
radyo ve tv yayınları
ezgiler
şiirler
namaz öğreniyorum
mehter marşları
Belgeseller
filmler
klipler
tiyatrolar
kutsal yolculuk hacc
mealler
tefsir dersleri
kur'an öğreniyorum
İlahiler
ezan-ı muhammedi
nakşibendi cemaati
islami videolar
mübarek geceler
sevgili peygamberim
ilahi ve kasideler
hutbeler
eshab-ı kiram serisi
evliyalar serisi
silsile-i aliyye
cennet ve cehennem

 

 
 

menü




HZ.MUHAMMED (S.A.V)
Sitene Ekle
 
http://www.islamanahtari.com/ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol